Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hani ‘vesayet’e karşıydınız?

AÇILIM tartışmalarında son zamanlarda başta Başbakan olmak üzere AKP sözcülerinin kullandığı bir gerekçe üzerinde durmak istiyorum. TBMM’deki genel görüşme konuşmalarında da çok sık tekrarladılar bunu: “Bu bir devlet projesidir.” Bizim memlekette bunun şöyle bir anlamı var: Buna çok yukarılarda karar verildi, fazla tartışmayın, uzatmayın, bu yapılacak!

Yani her şeyin üzerinde duran bir “devlet mekanizması” var ve bu kararı vermiş, açılım onların istediği şekilde gerçekleştirilecek!

Biz de zannediyorduk ki “demokratik rejim üzerinde vesayet kabul etmeyeceklerini” söyleyen bu arkadaşlar, bu tür işlere pek yüz vermeyecekler!

Siyasi tarihimizi bilenler “Devlet böyle istiyor” sözünün, büyük ölçüde “Asker böyle istiyor” anlamına geldiğini de bilirler.

Sanıyorum AKP sözcüleri bunu doğrudan söylemek yerine “devlet projesi” tanımlamasını bu nedenle kullanıyorlar. Anayasa’da milletin egemenliğini nasıl ortaya koyacağı açıkça yazılı. TBMM, bağımsız yargı ve hükümet!

Aynı Anayasa, hiçbir kimse ya da organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını da yazıyor.

Başta Başbakan olmak üzere AKP sözcüleri “devlet projesi” dedikleri şeyin tam olarak ne anlama geldiğini açıklarsalar, bizler de öğreniriz bu “devlet”in kim ya da kimler olduğunu.

 

Başbakan’ın yeni basın müşaviri: AA

 

TBMM’deki “demokratik açılım” görüşmelerinde biz gazetecilerin gözünden kaçan ilginç bir detayı CNN Türk’teki “Medya Mahallesi” programında Ayşenur Aslan yakaladı.

Hatırlayacaksınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasını yaparken CHP’liler protesto için Genel Kurul salonunu terk ettiler.

Onların çıkmakta olduğunu gören Başbakan, arkalarından şöyle konuştu: (TBMM Tutanaklarından aktarıyorum.)

“Ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’na güle güle diyorum. Siz olmadan daha rahat konuşuruz, güle güle. Ben burada Grubumla, kalanlarla beraber yola devam ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunların tahammülü yok. Bunların düşünceye tahammülü yok. Bunların meseleleri konuşmaya tahammülü yok. Bunlar izleyici tribününü provoke edenleri buraya getirenlerdir, anlayış bu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlar budur.”

Bu konuşma Anadolu Ajansı bültenine şöyle yansımış, o bölümün satırına dokunmadan aktarıyorum.

“Erdoğan, ‘CHP grubuna ‘güle güle’ diyorum. Siz olmadan (laf atılmadığı için) daha rahat konuşurum. Bunların düşünceye tahammülü yok, bunların meseleleri konuşmaya tahammülü yok. Bunlar izleyici tribününü provoke edenleri buraya getirenlerdir. Anlayış bu’ diye konuştu.”

AA muhabirlerinin “konuşuruz” kelimesini, “konuşurum” diye yazmış olmalarını zamana karşı yarıştan kaynaklanan ve her gazetecinin başına gelebilecek bir hata olduğunu kabul edelim.

Ancak Başbakan’ın “iç sesini” oturdukları yerden duyup ya da hissedip habere parantez içinde “laf atılmadığı için” diye yerleştirmeleri gerçekten ilginç.

Öyle görünüyor ki AA, Başbakan’ın basın danışmanı gibi hareket etmeye başlamış.

Başbakan’ın söylediklerinin daha iyi anlaşılması için haberin içine kendi yorumlarını koymaktan bile çekinmiyorlar!

 

Öymen’e düşen istifa etmektir

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, TBMM’de “demokratik açılım” görüşmelerinde söylediği sözler nedeniyle kamuoyunda şiddetle eleştiriliyor.

Öymen’in sözlerini eleştirip, “gereğini yapmasını” isteyenler arasında CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de var.

Öymen’in açıklamalarından anlıyoruz ki Genel Başkan Deniz Baykal da “Geçmişi bırakalım” gibisinden bir çıkış yapmış. Bu tavırdan, Baykal’ın da konuşma nedeniyle pek mutlu olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.

Öymen’in sözleri üzerine uzun uzadıya yorum yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum çünkü neresinden bakarsanız bakın, bugün Türkiye’de geçerli ortalama demokrasi anlayışı ile bile onaylanmayacak sözler.

Öte yandan konuya fikir özgürlüğü açısından da bakabiliriz ve o zaman Öymen’in düşündüklerini istediği gibi ifade etme hakkını da teslim etmeliyiz.

Sorun CHP yönetiminin ve parti tabanının, bu fikirlerin bu şekilde ifadesini içine sindirip sindiremeyeceği ile ilgilidir.

CHP yöneticilerinin “Gereğini yapsın” çıkışları, bu sözlerin kabul görmediğini düşündürtüyor ve böyle bir durumda bir Genel Başkan Yardımcısı’na düşen, elbette istifa etmektir.

Ama bizim siyasal düzenimizde sözlerinin sorumluluğunu alıp istifa eden de bugüne kadar görülmüş bir şey değil.

Onur Öymen, bu konuda bir ilk teşkil eder mi, hiç sanmıyorum!