Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Özgürlüklerin kısıtlanması oyun değildir!

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, Nazlı Ilıcak’a yaptığı açıklamada yargıç ve savcılar ile ilgili dinlemelerin “kanuna uygun” olduğunu söyledi.

Yüzlerce yargıç ve savcının dinlendiği iddiası da palavraymış, “sadece 69 yargı mensubu” dinlenmiş. Bunların 56’sı Ergenekon Davası ile ilgili.

Bakan’ın da kanun ve yönetmelikleri yeteri kadar özümsemediği ya da işine geldiği gibi yorumladığı anlaşılıyor.

Kanunun dinleme kararları ile ilgili olarak aradığı “kuvvetli şüphe ve suç başka türlü takip edilemeyecekse” hükmü nerede?

Bu yargıç ve savcıların bir kaçı haricinde bugüne kadar açılmış bir dava yok. Demek ki “kuvvetli şüphe” bir paranoyadan ibaretmiş.      

Aklına esen savcının “ben bundan şüpheleniyorum” diyerek dinleme izni alması “geniş yorumlanmış kanuna” uygun olsa bile hukuk vicdanının neresine sığıyor?

O şüpheyi haklı gösterecek kanıtlar nerede?

Kaldı ki yargı kararları ve AİHM kararları da açıkça altını çiziyor ki “başka maddi kanıtlarla desteklenmeyen iddialarda telefon dinleme kayıtları tek başına kuvvetli delil” de sayılmıyor.

Dinlemeler sonunda dava açılmadığı durumlarda, dinlemenin tutanaklarının imha edildiği, telefonu dinlenen şahsa bildirilmek zorunda.

Ortaya çıktı ki savcı ve yargıçlar da dinlendiklerini bizler gibi gazete haberlerinden öğrendiler.

İlgili yönetmeliğin açık hükümlerine uymamak nasıl “kanuna uygun dinleme” sayılabiliyor?

Dilinden “demokrasi” ve “bireysel özgürlükler” sözlerini düşürmeyenlerin, kanunların böylesine yamultulmasına karşı seslerini yükseltmeleri gerekir.

Anayasal özgürlüklerimiz ve haklarımız bazı savcıların oyuncağı değildir!

 

Başkasının içtiği içkiden sana ne?

TEKİRDAĞ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü nedeniyle Belediye Başkanı tarafından verilen resepsiyonda içki ikram edilmiş!

Bu “görülmemiş” olay nedeniyle AKP’nin yerel yöneticileri salonu terk etmişler. Gerekçe: “Şehitleri anarken içki içmek yanlıştır!”

AKP’li Belediye Meclisi üyesi “şehitlerimiz bizim burada rahat yaşamamız için canlarını seve seve vermişken resepsiyonda içki verilmesi beni yaralamıştır” diyor.

Elbette gittikleri törenin bir “mevlit” olmadığının, batı medeniyetine özgün bir kutlama olduğunun farkında olmalılar.

Ama yine de “şehitleri anarken içki içilir mi” gibi bir çıkış yapmaktan kendilerini alamıyorlar.

Bunun temelindeki neden bu beylerin başkalarının içtiği içkiden duydukları rahatsızlık.

Ellerinden gelse İran ve Suudi Arabistan benzeri bir “içki yasakçılığına” geçmek istiyorlar ama gel gör ki bir demokraside bunu yapabilmelerinin olanağı da pek yok!

Günün birinde başkalarının yaşam biçimine karışmamaları gerektiğini öğrenirler diye ümit edelim.

 

Arpa boyu ‘açılım’

YAKLAŞIK altı aydır “Kürt açılımı-demokratik açılım” konusunu konuşuyoruz ama alabildiğimiz yol “bir arpa boyu”!

İçişleri Bakanı’nın açıkladığı “kısa ve orta vadeli önlemler paketi” zaten normal bir demokraside olmazsa olmaz konuları içeriyor.

Böyle bir paketin PKK’ya silah bırakma kararı verdirmesi ve terörü önlemesini hayal edebilmek için insanın sadece yandaş medyada köşe yazarı olması gerekir.

Hükümet, açıkladığı paketi bugüne kadar yapabilecek güçteydi ve kamuoyunda buna itiraz edecek kimse de yoktu. Nitekim paketin içerdiklerine yönelik ciddi bir eleştiri bu ortamda bile görülmüyor.

Bu iş temelinde insan hakları meselesiydi ve alkıştan önce, bugüne kadar neden yapılamadığının eleştirilmesini hak ediyor.

Artık sokaktaki çocuklar bile biliyor ki “Kürt meselesinin” çözümü, çok daha köklü demokratik bir açılımdan geçiyor.

Ayrılıkçı fikirleri marjinalize edecek, ayrılıkçı silahlı harekete taban kaybettirecek çapta bir projeye ihtiyacımız vardı.

Ortaya çıkıyor ki en başından beri hükümetin bu konuda fikri bir hazırlığı yokmuş, bu konudaki eleştiriler doğruymuş.

Bunu anlamak için Başbakan’ın TBMM’deki “açılım” görüşmelerinde yaptığı “icraatın içinden” tadındaki münazara konuşmasını bir kez daha okumak yeterlidir.