İmam hatipli büyükelçi aranıyor
GEÇEN gün Hürriyet’te şöyle bir haber yayımlandı:”Altı dış temsilcilik ile merkezdeki beş göreve uzun süredir atama yapılmaması Dışişleri Bakanlığı’nda sıkıntı yarattı. Müsteşar Ertuğrul Apakan ile görüşen merkezdeki büyükelçilerden bazıları, “Casusluk mu yaptık da bize görev verilmiyor” diye sitem etti.”
Atamaların bir türlü yapılmamasının nedeni, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın “Gereken değerlendirmeyi yapmaya devam etmesi” imiş.
Bu haberden şu sonucu çıkarıyorum: Dışişleri Bakanlığı’ndaki boş kadrolara atama yapmak için bir türlü imam hatip kökenli ve eşleri türbanlı aday bulunamıyor!
Türkiye’nin seçilmek için büyük çaba gösterdiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ülkemizi temsil edecek büyükelçi bile bakanlık kadrolarından, bu işi hakkıyla yapabilecek çaptaki birçok değerli isim arasından seçilmedi.
Türkiye’yi emekli bir büyükelçi temsil edecek!
Büyükelçilikler, maslahatgüzarlarla idare ediliyor, merkezdeki genel müdür ve genel müdür yardımcılığı makamları boş duruyor! Bakan ise “adayları tanımaya çalışıyor”.
Merak ettim, Bakan, bu görevlere atanmaya uygun nitelikteki kişileri karşısına alıp tanımaya çalıştı mı hiç?
Ali Babacan, bu kişileri tanımıyorsa, neden yıllardır o kadrolarla çok önemli dış politika kararları alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormuyor?
Dışişleri Bakanlığı, sahip olduğu kadrolarla bu ülkenin en seçkin bakanlıklarından biri.
Ve şimdi bu bakanlık da AKP’nin partizanca kadrolaşma çabasının kurbanı ediliyor!
Türkiye yolsuzluk atlası
TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi’nin görev ve yetkileri Anayasa’mıza göre şöyle:
Kanun çıkarmak, Bakanlar Kurulu’nu ve bakanları denetlemek, bütçe ve kesin hesap kanunlarını görüşmek ve kabul ya da reddetmek, Bakanlar Kurulu’na kararname yetkisi vermek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, genel ya da özel af ilan etmek, uluslararası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak.
TBMM’nin kısaca “denetim” görevini yapmasının yollarından biri, iç tüzüğe göre milletvekillerinin verdikleri sözlü ve yazılı soru önergeleri.
Sözlü önergelerin üç bileşim içinde yanıtlanması gerekiyor. Süresi içinde yanıtlanmayan sözlü önerge, yazılı soru önergesine çevriliyor.
Yazılı soru önergelerinin en geç 15 gün içinde yanıtlanması gerekiyor. Bu süre dolunca TBMM Başkanı, Başbakan ya da ilgili bakanın “dikkatini çekiyor”. Bu işlemden sonra ilgili bakan ya da Başbakan’a on gün daha süre veriliyor. Yine yanıtlamazsa yapılacak bir şey kalmıyor!
Ortaya çıkıyor ki bu yöntem, bu iktidar döneminde işlemiyor.
Ağızlarından “milli irade” sözünü düşürmeyenler, milli iradenin tecelli edeceği TBMM’nin denetim görevini yapmasına engel oluyorlar.
Yanıtlanmayan sorular arasında Suudi Kralı’nın hediyeleri, Siemens’in Türkiye’de dağıttığı rüşvetler gibi doğrudan yolsuzluklarla ilgili konular çoğunlukta.
Muhalefet partilerine önerim, yanıtlanmayan bu soru önergelerini bir kitap haline getirip yayınlamaları.
Böylece Türkiye’nin nasıl bir iktidar tarafından yönetildiğini daha açık görebileceğiz.
Gelecekte kimlerin Yüce Divan’lık olacağı hakkında da bir fikrimiz olacak!
İkisinden biri bizi kandırıyor galiba
ULUSLARARASI Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, önceki gün BBC Radyosu’nun sorularını yanıtladı.
Kahn, G-20 ülkelerinin geçen ay açıkladıkları krizle mücadele paketlerinin yeterli olmayacağından endişe ettiğini söyledi.
“Küresel ekonomik büyümeyi canlandırmak için hükümetlerin daha fazla harcama yapmasına ihtiyaç var” dedi.
Bunu gazetede okuyunca şöyle düşündüm: Birileri bizimle dalga geçiyor!
Hatırlayacaksınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile anlaşma hakkında “Ümüğümüzü sıkıyorlar, büyümemizi düşürmek istiyorlar” gibisinden bir açıklama yapmıştı.
IMF Başkanı’nın demeci ile bu demeç birbiriyle çok açık şekilde çelişiyor!
Biliyorsunuz, G-20 ülkeleri arasında Türkiye de var.
IMF Başkanı, “Büyümeyi canlandırmak için G-20 hükümetleri daha çok harcasın” diyor. Bir G-20 ülkesinin Başbakan’ı ise IMF’nin “Büyümeyi düşürün” dediğini iddia ediyor.
İki olasılık var:
1- Başbakan, her zamanki gibi tribünlere oynuyor. IMF’nin bizden küçülme filan istediği yok. IMF anlaşması yapılınca da Başbakan çıkıp “Bakın direndim, büyümeyi düşürtmedim” diyecek ve halka “IMF’yi dize getiren Kahraman Başbakan” imajı verecek.
2- IMF, dünyaya başka şey, Türkiye’ye başka şey söylüyor! Ama öyle olsa IMF Başkanı çıkıp “G-20’ler daha çok büyüsün” demezdi.
Elbette aklıma getirmek istemediğim bir üçüncü olasılık da var:
Başbakan kafasına göre takılıyor, gittiği G-20 toplantısında ne söylendiğini bile anlamamış!