İsrail vuruyor diktatörler seviniyor
İsrail’in gözü dönmüş bir saldırganlıkla asker-sivil ayrımı gözetmeden Lübnan ve Filistin’e bombalar yağdırması hiç kuşku yok ki Filistin’de HAMAS’ı, Lübnan’da ise Hizbullah’ı mutlu ediyor.
Olaylar, İsrail donanmasının sahilde piknik yapan bir aileyi vurması ile bu şekilde tırmanmamış olsaydı, HAMAS’ın Filistin’deki politik pozisyonu son derece kritik bir sürece giriyordu.
Aynı şeyi Lübnan’daki Hizbullah için de söylemek mümkün.
Hizbullah da, HAMAS da İsrail’in bölgedeki saldırgan tavrından doğdular. Ve şimdi o tavır sayesinde dolmak üzere olan ömürlerini bir kez daha uzatma fırsatını yakalamış bulunuyorlar.
Aynı şekilde artık ülkesinde siyasi ömrünü doldurmuş gibi görünen Esad Diktatörlüğü de yeni bir “uzatma devresi” kazanmış bulunuyor.
Aynı şekilde öteki Arap diktatörler de ellerini ovuşturuyor olmalılar.
İsrail’in saldırganlığı durdurulmadığı sürece o ülkelerde de bir demokratik muhalefetin gelişmesi ve demokrasinin ilk adımlarının atılması hep geleceğe ertelenecek.
ABD de, Avrupa da farkında değil ki, İsrail’in açık bir ırkçılıktan beslenen ve bir tür “Filistinli soykırımına dönüşen” politikalarına engel olunmazsa bu bölgede barış diye bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.
Sadece bu bölgede değil, dünyanın tümünde huzur diye bir şey kalmayacak.
’Silahlı kamu görevlileri’ sorunu
İZMİR’de bir astsubayın “korkuya kapıldığı için” bir köpeği vurması, üzerinde konuşmamız gereken bir başka soruna daha işaret ediyor.
Tartışmamız gereken konu şu: Görevleri gereği silah taşıma hakkı olan kişilerin, bu hakkı elde ederken yeterli psikolojik olgunlukta olup olmadıkları iyice inceleniyor mu?
Korku ile karşısına çıkan köpeğe ateş eden astsubay bu konudaki ilk ve tek örnek de değil.
Zaman zaman bazı polis memurlarının da bazı psikolojik sorunların etkisinde kalarak silahlarını kullandıkları, yaralama ve ölümlere neden oldukları gazetelere yansıyor.
Geçenlerde de üst düzey bir MİT görevlisi de psikolojik sorunu olan bir memur tarafından görevi başındayken öldürülmüştü.
Artık havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez ama bizim ülkemiz insanların kolayca öfkelerine yenik düşebildikleri bir ülke.
Ve bu tür insanların, görevi gereği silah taşımak durumunda olan meslek grupları içinde yer almaları esasen toplum açısından ciddi bir tehlike oluşturuyor.
Acaba silah taşıma hakkı olan personele uygulanan psikolojik destek yeterli mi? Göreve atandığında “normal” olan bir kamu görevlisinin ilerleyen yıllardaki durumu amirlerince sıkı bir prosedüre bağlı olarak yeterince izleniyor mu?
Öte yandan tartışılması gereken bir başka konu da şu: Silah taşıma hakkına sahip olan kamu görevlilerinin, görev sırasında olmadıkları, sivil dolaştıkları, tatilde oldukları zamanlarda da silahlarıyla gezmelerine izin verilmeli mi?
Bulunduğu pozisyon gereği kişisel güvenlik sorunu olmayan personelin, görev dışında silahlı olarak dolaşmaları normal mi?
Biyodizeli doğmadan öldürdük
ORTADOĞU’da ne zaman silahlar patlasa, ister istemez herkesin bakışları dünya petrol piyasasına yöneliyor.
Özellikle bizim gibi petrolde dışa bağımlı ülkeler için bu çok ciddi bir sorun.
Ortadoğu petrolleri yeniden gündemimize girmişken dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var: Biyolojik yakıtlar!
Biyolojik yakıtlar, bitkisel yağlar kullanılarak üretilen ve petrol kaynaklı akaryakıtlara alternatif oluşturan bir ürün.
Ve bu ürün sadece petrole bir alternatif olmakla kalmıyor, yağ bitkisi tarımı nedeniyle köylünün de para kazanmasını sağlıyor.
Öte yandan evlerde ve lokantalarda kullanılan sıvı yağ atıklarının kanalizasyon sistemine atılarak çevre kirliliği yaratmasını da biyodizel üretimiyle engellemek mümkün.
Türkiye gibi yağ bitkisi tarımı yapılacak geniş arazilere sahip ve petrolde tamamen dışa bağımlı bir ülkede biyodizel üretiminin teşvik edildiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
28 Şubat tarihinden beri bu konuda lisans verme işlemi durduruldu. Ve bununla da kalınmadı hükümet dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş şekilde biyodizele ÖTV koydu.
Sonuç: Yeni yeni gelişen biyodizel üreten tesisler kapılarına kilit vurmak üzere. Yağ bitkisi tarımına hazırlanan köylü ne yapacağını şaşırmış durumda.
Bu karardan kárlı çıkanlar ise kaçak mazot getirenler ve merdiven altında biyodizel üreten fırsatçılar. Çünkü bu karardan sonra özel rafinerilerde üretilen biyodizelin fiyatı, kaçak yakıtın üzerine çıktı!
Hükümette bu işlere aklı eren kimse yok mu diye merak ediyorum.