Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Memurları, işçileri ve topraksız köylüleri unutmayın

MALİYE Bakanı Mehmet Şimşek, Van’daki vergi mükelleflerinin 23 Ekim 2011 tarihinden sonra ödemeleri gereken, beyannameye bağlanmış vergi borç ve cezalarının ödenmesinin gerekli görülecek zamana kadar ertelendiğini açıkladı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, depremde zarar gören çiftçilerin Ziraat Bankası’na, esnafın ise Halk Bankası’na olan borç ve yükümlülüklerinin erteleneceğini, borçlarını geri ödeme sürelerinin uzatılacağını söyledi.
Sanayi Bakanı Nihat Ergun, esnaf ve küçük sanayi işletmelerine KOSGEB vasıtasıyla destek kredisi verileceğini bildirdi. Ayrıca Bakanlar Kurulu’nun bölgedeki yatırımcılara her türlü destek için olanaklarını seferber edeceğini söyledi.
Çalışma Bakanlığı da üç aylık sigorta prim borçlarını bir yıl erteleyecekmiş.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklamasında, “şartları uygun olan işletmelerin” işçilerine de çalışamayacakları süreler için 1 aydan altı aya kadar 500 ile 1250 lira ödeneceği de belirtiliyor.
“Şartları uygun olmayan” işletmelerin işçilerine ne ödenecek diye soracaksanız, yanıt şu: Ödenmeyecek.
Ayrıca bu yardımdan yararlanacak işçilerin 3 yıl içinde en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olmaları da gerekiyor.
Bu durumda olmayan işçilere ödenecek rakam da şu: Sıfır lira!
İşverenlere, tüccara ve esnafa verilecek destek yanında bu işçileri hiç görmemek demek!
Öte yandan memurlar ve topraksız köylüler için herhangi bir yardım programı da görünmüyor. Aynı şekilde işyerlerinde üretim durmayan işçilere de özel bir destek yok.
Sanki onların evleri yıkılmadı, eşyaları perişan olmadı, sevdiklerini kaybetmediler, yaralı yakınlarını belirsiz bir süre için hastaneye yatırmak zorunda kalmayacaklar.
Devletimizi yönetenlerin aklına işçi ve memurların maaşlarından kesilen vergileri ertelemek, sigorta için kesilen işçi payını bir süre için almamak, topraksız köylüye üç kuruş vermek gelmiyor!
Hükümetin bu konuyu bir kez daha düşünmesinde yarar var.

Bence enteresan olan sizin vali olmanız!

SARIKAMIŞ’ta öğrencileri okula götüren servis minibüsü aynı yönde ilerleyen bir TIR kamyonunun altına girdi, 4 öğrenci öldü, 26 öğrenci yaralandı.
Deprem ve PKK’ya karşı askeri harekât haberlerinin arasında dikkatinizden kaçmış olabilir.
O yüzden tekrar yazayım: 4 öğrenci öldü,26 öğrenci yaralandı! Evet, sürücü hariç 30 kişi bir servis minibüsünün içinde yolculuk yapıyordu!
Kars Valisi kazadan sonra şu açıklamayı yaptı:
“17 kişilik minibüse 30 kişi bindirilmiş. İşin enteresan tarafı sürücünün de sürücü belgesi yok.”
Bence “asıl enteresan olan” sürücünün ehliyetinin olmaması değil, Vali Bey’in sanki orada devleti temsil etmeyen sıradan bir insanmış gibi konuşması.
17 kişilik servis minibüsüne 30 kişi bindiriliyorsa, sürücünün ehliyeti bile yoksa bunu yakalayıp önlemek kimin işiydi?
Trafik polisleri görevlerini yapmıyorsa, o kentte “Valiyim” diye dolaşmak ayıp değil mi? Kars’ta kamu görevlilerinin işlerini düzgün yapmalarını sağlamak kimin sorumluluğunda?
Çocukların okulundaki hiçbir öğretmen, ya da milli eğitim müdürü merak etmedi mi, “Bu çocuklar nasıl gelip gidiyorlar, bu aracın sürücüsü kim, bu işi yapabilir mi” diye?
Sarıkamış’ta bir kaymakam, bir emniyet müdürü, bir trafik amiri yok mu? Dört çocuğun sırf kamu görevlileri işlerini yapmıyorlar diye öldüğü bir ilçede huzur içinde maaşlarını almaya devam edebilecekler mi?
Kars Valisi’ne ve onun emrindeki öteki kamu görevlilerine kızıyorum ama aslına bakarsanız İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de de, Türkiye’nin her köşesinde durum farklı değil.
Öğrenci servisleri Allah’a emanet, kamu görevlilerinin, valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin ilgi alanına girmiyor.

Fener’den Fener’e fark var!

DÜN Sabah’ın birinci sayfasında “Fener’in hesabına MASAK el koydu” başlığını görünce şöyle düşündüm: “MASAK Başkanı da bugün yarın koltuğu kaybeder!”
Yurtdışındaydım ve gazeteleri I-Pad’den okuyordum, başlıklar kolay okunuyor ama sayfa tam olarak yüklenene kadar altındaki yazıyı net olarak okuyamıyorsunuz.
MASAK Başkanı için endişelenmem bundan kaynaklandı, hesaplarına el konan Fener’i “Deniz Feneri” zannettim çünkü.
Meğerse değilmiş, hesaplarına el konan Fener, Fenerbahçe imiş, şike için kulüpten ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılacakmış.
19 maçta şike yapıldığı iddia ediliyor ve bu araştırma bugüne kadar yapılmamış! İlginç bir durum tabii! Bir tür “cinayet var ama ortada ceset ve cinayet silahı yok” durumu olmalı bu.
Neyse, biz yine Deniz Feneri’ne dönelim! Almanya’daki mahkemenin “asıl suçlular” diye işaret ettiği kişiler tutuksuz yargılanacaklar. Çünkü “Bağımsız ve Yüce Türk Adaleti”, tutukluluk halinin cezalandırmaya dönüşmesini istemiyor! Ama aynı soruşturmada “ikinci derecede suçlu kabul edilebilecek” iki sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Biri bilgi işlem müdürü, öbürü muhasebeci! Demek ki patronlarının haberi olmadan kendi başlarına işlemişler iddia edilen suçları!
Gördüğünüz gibi kanun önünde bütün vatandaşlar eşit ama bazıları çok çok daha fazla eşit!
Bir de George Orwell’in Hayvan Çiftliği’ne “bilim kurgu” diyorlar. Adam 2011’in Türk adalet sistemini yazmış; bilim kurgu değil, falcılık yapmış!