Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sorun, demokrasi kültürünün eksikliğinde

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Washington Büyükelçiliğimizdeki davette, ABD’de yaşayan Türklere yaptığı konuşmada şu bölümü okuyalım:

“Kendi ülkeleri dışında yaşayan Türk vatandaşlarına ne diyeceğiz? İşte buradasınız, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İsviçre, İsveç’te yaşayanlar. Bir araya gelip ulusal çıkarlarımızı daha düzgün korumanız gerekmez mi?”

Orgeneral Büyükanıt’ın bu sözleri, yıllardır üzerinde durulan ama bir türlü çözemediğimiz bir probleme karşılık geliyor.

Avrupa ve Amerika’da yaşayan büyük bir Türk topluluğu var, bunlar bir araya gelemiyor ve bulundukları ülkede siyaset üzerinde etkili olabilecek güçlü bir “lobi” yaratamıyorlar.

Bunun çok önemli bir nedeni var: Demokrasi kültürünü bir türlü özümseyememiş olmak!

Çok uzun yıllar, dernekler ya da sendikalar altında örgütlenmenin “öcü” gibi gösterildiği, hatta cezalandırıldığı bir ülkede yaşadık.

Bunun doğal sonucu da ortak çıkarlar etrafında birleşememek ve demokratik baskı grupları yaratamamak.

Bir de her şeyi kendi dışımızdaki “güçlerden” bekleme alışkanlığımız var ki bu da zaten yine demokrasiyi içselleştirememiş olmamızdan kaynaklanıyor.

Nitekim Orgeneral Büyükanıt konuşurken, dinleyiciler arasından “Yaşa var ol Paşam, iyi ki varsınız, kurtarın bizi” gibi sesler de yükselmiş.

Sadece bu tepki bile Orgeneral Büyükanıt’ın sözlerinin, orada bulunanlara ulaşmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Başkan Bey’in adını ölümsüzleştirme çabası

PİYERLOTİ Tepesi‘nin adını “Eyüp Sultan Tepesi” olarak değiştirmek isteyen Eyüp Belediye Başkanı, bölgesindeki 1800 cadde ve sokağın isimlerini yeniden düzenlerken bir caddeye de kendi adını uygun görmüş!

Belli ki Eyüp Belediye Başkanı’nın “tarihe geçmek” gibi bir kaygısı var.

Ama bunun için kendi adını bir caddeye vermesi gerekmezdi.

Türkiye onu hep kırk yıllık Piyerloti Tepesi’nin adını değiştirmek isteyen siyasetçi olarak hatırlayacak nasıl olsa!

Bu suç cezasız kalmamalı

FENERBAHÇE-AZ Alkmaar maçının hemen başında Migros Tribünü‘nde büyük bir kavga çıktı.

Dakikalarca süren kavga, iki seyirci grubunun arasına kalabalık bir polis gücünün yerleştirilmesiyle durdurulabildi.

Ertesi gün gazetelerdeki haberlerde beş kişinin bıçakla yaralandığını okuduk.

Kavganın, tribüne hákim olmak isteyen iki taraftar grubu arasında çıktığı da haberlerde yer alıyor.

Tribün kavgalarında bıçakların da kullanılmaya başlaması, tehlikenin giderek büyüdüğünü gösteriyor.

Futbol Federasyonu‘nun, bu tür kavgaları hiç önemsemediği ve tribün teröründen saymadığı, benzer bir bıçaklı yaralama olayında Trabzonspor‘a ceza verilmemesiyle ortaya çıkmıştı.

UEFA‘nın nasıl bir tepki göstereceğini bilemiyorum ama muhtemelen bu suç da cezasız kalacak.

Tribün terörüyle mücadele etmenin ve tuttukları takımların maçını özgürce izlemek isteyenlerin haklarını koruyabilmenin yolu, bu tür olayların ağır bir şekilde cezalandırılmasından geçiyor.

Ama bizde bu tür olaylar hep “birkaç kendini bilmezin yaptıkları bütün camiaya mal edilemez” gibi bir gerekçeyle geçiştiriliyor.

Bu olayda suçlanması gereken kurumlardan biri de İstanbul Emniyeti olmalı.

Üzerlerinde bıçak taşıyan bu kadar insan, tribüne nasıl girebildi?

Olayları başlatanların ve olaylara karışanların tribündeki kameralardan tespit edilmiş olması gerekli.

Bu kişiler, bulunup yakalandı mı? Yoksa suçlular gelecek maça kadar bıçaklarını bilemeye devam mı edecekler?

Herkesin, tuttuğu takımın çıkarlarını bir kenara bırakıp bu işin üstüne gitmesi gerekiyor.

Aksi takdirde cezalandırılanlar, insanca maç izlemek isteyen gerçek futbolseverler olacak.