Sorun Erdoğan’ın kafasının içindekiler
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinden dönüş yolculuğunda uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin “Cumhurbaşkanı eşinin başı açık olmalı” yorumları hakkındaki görüşlerini sorması üzerine şunları söyledi:
“Birileri, Allah göstermesin, eşinizin başını açın diyor. Bizden birileri kimlik değişimi istiyor. Bu siyasi kimlik zaafıdır. Biz halkımızı aldatmayız, ne aldatan, ne aldanan olacağız. Halkımızın karşısına nasıl çıktıysak bugün de öyleyiz. Bu yolda Anayasa, yasalar ne diyorsa onu yaparız.”
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma hesaplarındaki en önemli konunun “eşinin başındaki türban” olması tam da bize özgü bir durum.
Özden çok, şekille ilgilenmeye olan merakımızdan kaynaklanıyor.
Sanki eşinin başı türbanlı olmasa, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasında bir problem yokmuş gibi bir anlayış seziliyor, bu tutumda.
Kişisel görüşüm şu ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olmasında bazı sakıncalar varsa ve bu sakıncaları alt alta sıralayacak olursak en son sırada eşinin türbanı yer almalı.
Eğer, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik düzeni için bir tehdit oluşturuyorsa, bu tehdit onun kafasının içindekilerle ilgilidir, eşinin başının üzerindekilerle değil.
Sorun, esasen Erdoğan’ın kimlik değişimini bir siyasi zaaf olarak gördüğünü açıkladığı sözlerinde yatıyor.
Türkiye, Erdoğan’ı tanıdığında siyasi kimliği bugün sergilemeye çalıştığı kimlikten bir hayli farklıydı.
Neredeyse beş yıldır da o kimliğini artık geride bıraktığını, geliştiğini iddia ediyor.
Gazetecilere söylediği “kimlik değişimi siyasi zaaf olur” sözleriyle bu iddiaları arasında önemli bir çelişki var gibi geliyor bana.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmayı gerçekten istiyorsa önce bu çelişkiyi düzeltmeli.
Uyuşturucuyla mücadelede polis yetmez
ESKİŞEHİR Hava Taktik Komutanlığı’nda bir subay ve bazı astsubayların esrar içtiklerinin tespit edildiği, dünkü Hürriyet’in manşetinde yer aldı.
Saygı Öztürk’ün bugün Hürriyet’te okuyacağınız yeni haberinde de Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert’in, Eskişehir Valisi’ne sitem ettiği anlatılıyor.
Orgeneral Cömert, Vali Kadir Çalışıcı’ya “Uyuşturucu ile yeterince mücadele edilmiş olsaydı bunlar esrara başlamayacaktı. Bu yeterince mücadele edilmediğini gösteriyor” demiş.
Komutanın söylediklerinde bir gerçek payı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Başka kentleri bilmiyorum ama İstanbul’da halk arasında konuşulanlara biraz kulak kabartsanız, uyuşturucu ile mücadelede bazı zaaflar olduğunu hemen anlarsınız.
Ama yine de uyuşturucu ile mücadele eden güvenlik güçlerinin çabalarını küçümsememek gerek.
Eskişehir Emniyet Müdürü, uyuşturucu ile mücadelede polisiye önlemlerin tek başına işe yaramadığını söylüyor ki çok doğru.
Gençleri ve ailelerini bu konuda yeterince bilgilendirecek bir çaba içinde olunmadığı da bir başka gerçek.
Ve herhalde askeri okullarda okumuş, mezun olup göreve atanmış yetişkin askerlerin bile bu tuzağa yakalanmış olmaları da bunu gösteriyor olmalı.
Uyuşturucu ile mücadele sadece polisin sırtına yıkılamayacak kadar çok yönlü çabayı gerektiriyor.
Ve sanırım Türkiye, bu konuda halkı en az bilgilendirilen ülke durumunda.
Kıbrıs’ta soykırım anıtı yapmak
GÜNEY Kıbrıs’ı kasım ayının son haftasında ziyaret eden Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, Larnaka’da yapılacak “Ermeni Soykırımı Anıtı”nın temel atma törenine katıldı.
Bu anıtın Kıbrıslı Rumların, bir daha Kıbrıslı Türkler ile bir arada yaşamama kararlarının bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Onlar belli ki bütün planlarını bu ayrılık düşüncesi üzerine inşa ediyorlar.
Mümkün olursa Kıbrıs’ın tümüne sahip olmayı, mümkün olmadığı zaman da Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ı dünyadan tecrit ederek kendi başlarına yaşamayı planlıyorlar.
Tersini düşünüyor olsalardı, günün birinde bir arada yaşayacakları komşularını rencide edecek böyle bir davranış içine girmekten de kaçınırlardı diye düşünüyorum.
Kıbrıs’ın Rum kesiminde bir soykırım anıtı yaptırılacağını ilk duyduğumda aklımdan şunları geçirmiştim:
Larnaka’daki anıta konulmak üzere Atlılar, Muratağa ve Sandallar’daki toplu mezarlardan da birer avuç toprak götürülmeliydi!
Kıbrıs’ta bir soykırım anıtı yapılacaksa bu anıt önce Kıbrıs’ta EOKA tarafından yürütülen bir soykırım planının kurbanı olanların hatırasına yapılmalıydı.
Avrupa’da hazır Kıbrıs konusu yeniden gündemin bir numaralı maddesi haline geldiğine göre Kıbrıslı Türklere karşı işlenen insanlık suçlarını da yeniden gündeme getirmekte yarar var.