Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

TRT seçim yasaklarını takmıyor!

TRT’nin referandum kampanyası için nasıl bir borazana dönüştürüldüğünün bir örneğini dün Haber Türk’te Ali Tezel’in köşesinde okudum.

Şöyle yazıyordu: “Cuma günü TRT 1’den geldiler ve spiker gibi yorum yapmadan yeni Anayasa paketindeki ‘Artık tüm işçiler birden çok sendikaya üye olabilecekler’ dememi istediler. Ben de bu değişikliğin işçilerin aleyhine olacağını, kaos yaratacağını söyleyince çekimden vazgeçip gittiler.”
Kanun gereği tarafsız olması gereken TRT’nin, referandum kampanyasında AKP’nin yayın organına dönüşmesini ben şahsen yadırgamıyorum, bu iktidardan beklenmesi gereken bir durum bu.
Ama herhalde RTÜK ve Yüksek Seçim Kurulu, bu tutumu yadırgamak ve yasaların gereğini yerine getirmekle yükümlü olmalıdır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da geçen gün Kayseri’de miting alanında toplananlardan referanduma kadar balkonlarını “Türk bayrakları ve evetler ile donatmalarını” istedi. Sanki “Hayır” diyecek olanlar başka bir bayrağa sahiplermiş gibi!
Ulusal birliğimizin sembolü olan bayrağın, siyasi propaganda faaliyetlerine alet edilmesi bir yana, onunla Yüksek Seçim Kurulu ilgilenebilir.
Ama bölücülüğün böylesine ne demeli bilemiyorum!

Deniz Feneri’nde sona yaklaşıyoruz

? ALMANYA’da sanıkları mahkûm edilen Deniz Feneri e.V. ile bağlantılı soruşturmada iddianamenin tamamlanmak üzere olduğu belirtiliyor.
Bu dava ile ilgili soruşturma neredeyse iki yıldır sürüyor.
Uzun süredir bir soruşturmanın gizlilik ilkelerine böylesine uyularak sürdürüldüğüne de tanık olmamıştık. Hatırlayacaksınız, başta Ergenekon davası olmak üzere, siyasi yönü de olan bütün davalarda savcıların iddianamelerine her gün ne yazdıklarını bile gazetelerden takip edebiliyorduk.
Hatta savcılık bürolarının ve Emniyet’in soruşturmayı yürüten birimlerinin zaman zaman bir haber ajansı gibi çalışıp kamuoyu oluşturduklarına da tanık olmuştuk.
Bu nedenle Deniz Feneri savcılarını kutluyorum. Demek ki hazırlık soruşturmasının gizliliği kuralına uyabilmek, istendiğinde mümkün olabiliyormuş!
Savcıların soruşturma çerçevesinde Almanya’daki sanıkları sorgulayabilmek için uzun süredir Almanya’ya gitmek istedikleri de biliniyordu.
Ama bu mümkün olamadı.
Savcıların, ellerine biletlerini alıp Almanya’ya gidip sorgu yapabilmeleri mümkün değil. Adalet Bakanlığı’nın ve Dışişleri Bakanlığı’nın bu talebi yerine getirebilmek için ne kadar çaba gösterdiklerini de doğrusu merak ediyorum.
Kişisel kanaatim savcıların bu konuda herhangi bir destek de almadıkları yönünde.
Ve dava açılınca başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakan’a da sözlerini hatırlatacağım: Haklarında dava açılan kişilerin kamu yönetiminde bulunmaları yakışık almaz!
Biliyorsunuz, malum şahıs hâlâ RTÜK’teki koltuğunda oturmaya devam ediyor!

Bu kadar silaha ihtiyaç yok!

ASLI Aydıntaşbaş’ın Milliyet’teki köşesinde okuduğum habere göre Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde ciddi değişiklikler planlanıyor.
Konu ekim ayındaki MGK’da gündeme gelecekmiş ve “Kırmızı Kitap” olarak bilinen ve Türkiye’nin güvenliği ile ilgili temel siyaset stratejilerinin yer aldığı belge değişecekmiş.
İç politika tehdit değerlendirmelerinde irticanın yumuşatılıp, cemaatleri tedirgin etmeyecek bir düzenlemeye gidileceği daha önce duyulmuştu.
Şimdi de Yunanistan, İran ve Rusya’dan bir askeri tehdit gelmeyeceğine göre düzenlemeler yapılıyormuş.
PKK’nın bölücü tehdit olarak varlığını sürdürdüğü belgede, eskiden tehdit olarak algılanan Irak ve Irak Kürt bölgesinin bölücü terör ile mücadelede oynayabileceği yapıcı roller de değerlendirilmiş.
Öteki komşularımız Ermenistan, Gürcistan ve Bulgaristan’dan da bir “askeri tehdit algılamamız” olmadığına göre, şimdi savunma harcamalarımızı da yeniden gözden geçirmenin zamanıdır diye düşünüyorum!
Demek ki bu kadar kalabalık bir orduya ihtiyacımız yok. Zorunlu askerlik süresinin kısaltılmasıyla işe başlayabiliriz, çünkü PKK ile mücadele zaten özel profesyonel birliklerce yürütülecek.
Artık komşularla savaş tehlikesi de ortadan kalktığına göre, milyarlarca dolar harcadığımız silah sistemlerine, erken uyarı uçaklarına ayırdığımız parayı da artık milli eğitime, sağlığa kaydırabiliriz.
Hükümet, madem Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni bu yönde değiştiriyor, bunun gereklerini de yapmalıdır.
Aslında yıllar öncesinden yapmamız gereken “silah harcamalarımızı gözden geçirme” işini yapmanın zamanıdır.