Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yasaları özgürlükler için yorumlamak

BİR demokratik ülkede olağan şey, seçimin ardından siyasi tansiyonun düşmesidir. Seçim sürecinde söylenecek her şey söylenmiştir, artık yeni bir parlamento ve yeni bir hükümet işbaşı yapacaktır ve doğal olan durum onlara seçim sürecinde vaat ettiklerini yerine getirmeleri için bir süre tanımaktır.

Ama bizde böyle olamıyor. 12 Eylül rejiminin mirası öyle bir Anayasamız, o Anayasaya uygun öyle yasalarımız ve bu yasaları çağın özgürlük anlayışına göre yorumlamamakta kararlı öyle yargıçlarımız var ki siyasi tansiyonun düşmesi mümkün olamıyor.
Bugün yaşadığımız sorunun temeli de bu zaten.
Aslında bu sorun mahkemelerin sadece özgürleştirici yorumları ile aşılabilecek bir sorundu.
Haklarında dava açılmış, üç-dört yıldır tutuklu olarak yargılanan kişiler hakkında tutukluluk kararlarının kaldırılmamış olması kolay açıklanabilir bir durum değil.
Milletvekili seçilmişler, kaçmaları zaten söz konusu değil. Haklarında iddianame düzenlenmiş, dava açılmış olduğuna göre o iddianamede yeterli kanıtlar var ki mahkemeler onları tutuklu olarak yargılamaya başlamış. Bu durumda hangi delilin karartılmasından kuşkulanılıyor?
En başından beri söylediğimiz durumun devamıdır bu: Tutukluluk halini bir cezalandırma aracı olarak kullanmak!
Ve bu durum ne yazık ki sadece milletvekili seçilen değişik davaların sanıkları için değil, başka davalar için de geçerli.
“Parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan öğrenciler de halen tutuklu. Savcı, tahliyelerini istediği halde!
Birbiri ile ilgisiz hatta bir arada olmaları bile mümkün olmayan “gizli örgütlere” üye oldukları iddiasıyla yargılanan gençler de tutuklu.
Onlar gibi daha yüzlercesi var, çoğu dikkatimizden kaçıyor ve cezaevlerinde ömür tüketiyorlar.
Sorun sadece milletvekili seçildikleri halde tutuklulukları devam edenlerle ilgili değil. Yargılama sistemimizde ciddi bir sorun var ve o sorunu çözmek gerekiyor.

Acaba bu içtihattan haberleri var mıydı?

YÜKSEK Seçim Kurulu, Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşürdü.
Önceki gün Milliyet’te, CHP milletvekili ve eski AİHM yargıcı Rıza Türmen’in bir açıklaması vardı.
Benzer bir durum daha önce Yunanistan’da yaşanmış ve AİHM, seçimden sonra yapılan bir Anayasa değişikliği nedeniyle milletvekilliği düşürülen bir siyasetçinin başvurusu üzerine Yunanistan’ı mahkûm etmiş.
Türmen, “Mazbatayı alınca milletvekili oluyorsunuz ve Anayasa milletvekilliğini düşürme yetkisini TBMM’ye vermiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de milletvekilliğinin yargı kararıyla düşürülmesini seçme ve seçilme hakkının ihlali olarak görüyor. Bu nedenle Hatip Dicle kararı nedeniyle Türkiye’nin mahkûm edileceği kesin” diyor.
Ben bu haberi gazetede okudum. Benim gibi hukukçu olmayanlar için böyle bilgileri gazeteden öğrenmekte bir tuhaflık yok.
Ama yüksek yargı organlarında yargıç olarak bulunanların, Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin bu tür bilgilere vakıf olmalarını beklememiz gerekiyor.
Çünkü mevzuatımıza göre AİHM içtihatları da mahkemeleri bağlıyor.
Acaba YSK, Hatip Dicle ile ilgili kararını verirken AİHM’nin bu kararından haberdar mıydı?
Bu kararı, sonunda Türkiye’nin mahkûm edileceğini bile bile mi verdiler, yoksa onlar da bu içtihattan bizler gibi gazeteler aracılığıyla mı haberdar oldular?

Kamu yöneticisi ilgisiz olunca

BODRUM Yarımadası’nda kimin sorumluluğunda olduğu bilinmeyen bir yol var. Torba’yı, Göltürkbükü ve Gündoğan’a, oradan da Yalıkavak’a bağlayan bir yol bu.
Zamanında Kenan Evren gelecek diye alelacele açılmış, sonra da kaderine terk edilmiş. Önceki kış bu yol boydan boya kazıldı ve su boruları geçirildi. Yarımada için önemli bir yatırımdı ama sonra yol kazılan yerin üstü toprakla örtülerek, öylece bırakıldı. İnşaatın üzerinden geçen ikinci yazı yaşıyoruz, hâlâ aynı durumda.
Bazı yerlerinde kalan asfalt parçasının üzerinden iki otomobilin aynı anda geçmesi bile mümkün değil.
Benzeri bir durum Turgutreis’i, Akyarlar, Karaincir üzerinden Bodrum’a bağlayan yol için de geçerli. Borular döşenmiş, yol öylece bırakılmış.
Yarımada’daki belediyelerin bu yolları yapabilme olanakları yok. Zaten kendilerine ait olmayan bir işi diyelim ki para bulup yapmaya kalktılar, başkanları bu yüzden senelerce mahkemelerde sürünebilir.
Karayolları yol kendisine ait olmadığı için bir şey yapmıyor.
Bu bölge Türkiye’nin en canlı turizm yörelerinden biri! Özellikle de iç turizm açısından durum böyle. Seçim sonuçlarına bakacak olursak yaz aylarında buraya gelenlerin en az yarısı da AKP’ye oy veren vatandaşlardan olmalı.
Yani, “Bodrum CHP’ye oy verdi, hükümet cezalandırıyor” iddiası da gerçek olmamalı çünkü o yollardan yararlananların en az yarısının AKP’ye oy verdiğini varsaymamız gerekiyor.
Kişisel görüşüm de bu zaten. Sorun “partizanlık” değil, bölgedeki atanmış kamu yöneticilerinin ilgisizliği olmalı. Yoksa ne yapar eder, bu işe bir çözüm bulurlar, insanları her gün ölüm tehlikesi yaşayacakları yollar üzerinde gidip gelmek zorunda bırakmazlardı.