Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Zorlama yöntemler sadece karmaşa yaratıyor

YÜKSEK Seçim Kurulu, referandum için sürenin 120 gün olduğuna karar verdi. İlginç bir tesadüf, “12 Eylül Anayasası ile hesaplaşma” olduğu söylenen Anayasa değişikliği referandumu 12 Eylül’de yapılacak!

Böylece AKP’nin, Anayasa değişikliğinden önce apar topar gündeme getirdiği referandum süresini 60 güne indiren yasanın uygulanması, bir yıl sonraya kalacak. AKP’li yetkililerin bu karara karşı çıkacaklarını ve bir kez daha yargının tarafsızlığını yitirdiğini söyleyeceklerini biliyoruz.
Ama hatırlatmak gerekiyor ki bu kanun gündeme geldiğinde, bu değişikliğin yapılacak yeni bir Anayasa değişikliği ile ilgisi olmadığını söyleyenler de kendileriydi.
Yani aslında onlar açısından da bir problem olmamalı.
Kişisel olarak referandumun 60 gün içinde yapılmasını ve gündemimizden çıkmasını isterdim ama YSK kararlarına da saygılı olmalıyız.
Şimdi bu durumda Anayasa Mahkemesi’nin, CHP’nin başvurusu üzerine ne yapacağı önem kazanıyor.
Süre 60 gün olsaydı, Anayasa Mahkemesi’ni usul tartışmalarıyla oyalayıp, referanduma gidilerek iş bitirilmek istenebilirdi.
Böylece bu olanak da ortadan kalkmış bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi, türban davasında Anayasa değişikliklerini “esastan” inceleyebileceğine de karar vermişti.
Şimdi güçler ayrılığı ilkesini zedeleyeceği ileri sürülen değişiklikleri de esastan incelerse yeni bir kaos dönemine de hazır olmak gerekiyor.
Ucunda bir erken seçim de olabilecek bir siyasi gerilim yaşayabiliriz.
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki “zorlama yöntemler” ülkeye huzur değil, karmaşa getiriyor.
TBMM’deki çoğunluk ile bir şeyleri zorlamak da aynı sonucu veriyor, hukuku eğip bükerek mahkemenin sahip olmadığı yetkileri kullanması da aynı sonucu veriyor.

Bu işin içinden çıkamadım

DENİZ Baykal’a yönelik saldırıdaki görüntü kayıtları hakkında kafamın iyice karıştığını söylemek zorundayım. Deniz Baykal, istifa konuşmasında görüntülerin yeni olduğunu söyledi. “Kurmaca” olduğuna ilişkin herhangi bir görüş belirtmedi.
Buna karşılık bir CHP milletvekili, görüntüleri inceledi. Görüntüleri çeken kamera düzeneği ile daha önce Emniyet’in bir operasyonda kullandığı düzenek arasındaki benzerliğe dikkat çekti. “İki ayrı kadın” olduğunu tespit ettiğini söyledi. Görüntülerin yeni çekilip, eskitildiğini de belirtti.Şimdi görüntüler üzerinde bir inceleme de TÜBİTAK yapacak deniliyor. Bakalım onlar ne söyleyecekler.
Öte yandan Deniz Baykal, sahip olduğu bilgileri “bu aşamada” savcılık ile paylaşmayacağını söylüyor.
Çevredeki baz istasyonlarından ve kameralardan yararlanarak şüphelilerin peşine düşmek için savcılığın istediği adresi vermeyecekmiş.
Belki elinde başka bilgiler de var ama şu anda onları da kimseyle paylaşmıyor.
Yani bazı CHP’liler görüntülerin “kurmaca” olduğunu söylüyor ama Deniz Baykal bununla ilgili olarak hiçbir şey söylemiyor.
Konu üzerinde konuşmak elbette çok sevimsiz ama bu görüntülerin gerçek durumunu bilmek zorundayız.
Görüntüler “kurmaca” ise Baykal neden istifa etti? “Gerçek” ise, CHP’li milletvekili neden “kurmaca” olduğunu iddia ediyor?
Çözümü zor bir bilmece gibi!

‘Küçük olsun, benim olsun’ sendromu

Deniz Baykal’ın istifasından sonra CHP’de yaşananlar hiç sürpriz olmadı.
Parti içindeki siyasi varlığını lidere borçlu olanların bir panik içinde Baykal’ı geri döndürmeye çalışacaklarını zaten ilk günden yazmıştım.
Maşallah dinç de dursa 72 yaşına gelmiş ve bugüne kadar hiçbir seçimi kazanamamış bir genel başkanı döndürmek için çabalıyorlar çünkü biliyorlar ki parti içinde yeni bir düzen kurulursa onlara da yer olmayacak. Lider ile gelmişlerdi, lider ile gidecekler.
Bütün bu süreç boyunca seçmenin ve parti içinde söz söyleme hakkı hiç olmayan CHP’lilerin ne düşündüğü umurlarında bile olmayacak. Bir parti lideri olarak performansını bugünden asla kestiremeyeceğimiz ama halkta bir sempati yarattığına hiç kuşku olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu çevrede adının bile geçmemesinin nedeni budur.
Eğer Kılıçdaroğlu’nun bu sempatiyi sürekli kılamayacağını bilseler bu kurultayda bir saniye düşünmeden onu genel başkan seçerlerdi. “Nasıl olsa sonra bildiğimiz kongre yöntemleriyle onu bertaraf ederiz” diye düşünürlerdi.
Şimdi bundan emin olamadıkları için herkesin dilindeki ismi, onların ağızlarından duymuyoruz.
Aynı durum Baykal için de geçerli.
Baykal gibi bir siyasetçinin Kılıçdaroğlu’nun popülaritesinin farkında olmaması düşünülemez.
Ama Baykal da kendi eliyle getirip parti merkez yönetimine koyduğu kişiler gibi düşünüyor: “İleride dönmek istersem, bu adamı yerinden oynatamayabilirim!”
Öyle görünüyor ki CHP’de bir kez daha “küçük olsun, benim olsun” kuralı hayata geçirilecek!