MİLLİYET

Bu "politika yapmak" değil, kayıkçı kavgası!

 Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişinin önündeki engellerin kaldırılması sadece iktidarın bir sorunu mudur? Meclis’teki muhalefet partileri, Türkiye’nin tam üyelik görüşmelerinin başlamasının önündeki engellerin kaldırılmamasından sorumlu tutulabilirler mi?
Eğer, MHP bilinen çıkışını yapmasaydı böyle bir soru sorulmayacaktı.
İktidar ortaklarının gücü, başka birçok önemli yasayı TBMM’den geçirmeye yettiği gibi, buna da yetecekti…

Bu durumda muhalefetin nasıl davranacağı sadece iç politika hesapları açısından önem taşıyacaktı. Kim AB’den yana, kim AB’ye karşı ekseninde yürütülecek iç politik hesaplaşmalarla ilgili olarak…

Siyasi çıkar uğruna…
MHP’nin “ben bu işin içinde olmayacağım, çözebilirseniz TBMM’de çözün” tavrı, muhalefet partilerini de kaçınılmaz olarak bu girişimin içine çekiyor..
Muhalefet de yine biliyorsunuz bu olayda iki değişik tavır sergiliyor. AKP ve SP, Çankaya Zirvesi’nde de ortaya koydukları gibi, gerekli yasal düzenlemelerin TBMM’den geçirilmesinde hükümetin AB’den yana olan kesimiyle işbirliğine hazır. DYP ise yasa değişiklikleri ile ilgili önerilerin, bir hükümet tasarısı olması gerektiğinde ısrarlı. Bu olmadığı taktirde değişikliklerin yasalaşmasına katkıda bulunmayacağını bildiriyor.
MHP tavrını değiştirmediği için söz konusu düzenlemelerin bir hükümet tasarısı olarak gelmesi mümkün değil. DYP bunu biliyor. Bunu bildiği halde, aynı tavırda ısrar etmesinin bir tek sonucu var: DYP, Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerinin başlaması için gerekli düzenlemelere engel olacak!
AB ile Gümrük Birliği’ni sağlamakla övünen bir partinin bu noktaya gelmiş olması gerçekten ilginç bir durum…
DYP’nin görüşü, koalisyon hükümetinin çekilmesi ve geniş tabanlı bir hükümetle erken seçime gidilmesi… Bu sağlanabilirse, DYP değişikliklerin önünü açacak girişimlere de katılacak.
Başka bir yerde buna ne denir bilmiyorum, ama Türkiye’de bunun adına politika yapmak deniliyor… Ülkenin uzun vadeli çıkarlarından çok, dar bir siyasi grubun kendi çıkarlarını düşünüp öyle hareket etmesinin geçmişte birçok örneğini görmüştük, bu da onların bir tekrarı oluyor…

İlkeli siyaset bu mu?
Çözülmesi beklenen konu Türkiye ile AB arasında tam üyelik görüşmelerinin önünün açılması… DYP seçim olursa buna taraftar, seçim olmayacaksa buna taraftar değil… Buna “ilkeli siyaset yapmak” denebilir mi?
Türkiye’nin Anayasal demokratik sisteminde TBMM, hükümetten ayrı bir güç olarak konumlanıyor.. Türk Milleti adına yasama yetkisini kullanıyor… Hükümet, icra organı olarak yürütme gücünü, bağımsız yargı da yine millet adına yargılama gücünü elinde bulunduruyor.
Bu tabloda, TBMM üyesi olan tek tek her birey, hükümetten ve partilerinden bağımsız olarak TBMM’nin yaptıklarından ya da yapmadıklarından siyasi olarak tüm millete karşı sorumludur.

Millete karşı sorumlular
Parti disiplini, Türkiye’nin uygulamaya çalıştığı parlamenter sistemin ayrılmaz bir parçası elbette, ama bu durum TBMM üyelerinin kendi vicdanlarına ve millete karşı sorumluluklarını da ortadan kaldırmıyor.
Anayasa, kanun tekliflerinin Bakanlar Kurulu ya da milletvekilleri tarafından yapılabileceğini hüküm altına alıyor. İkisi arasında Anayasa açısından bir fark yok. Daha açık söyleyecek olursak, kanun teklifinin hükümetten gelmesi ya da herhangi bir milletvekilinden gelmesi, kanun teklifini daha değerli ya da daha değersiz kılmıyor…
DYP belki “politika” yaptığını zannediyor ama ben buradan baktığımda sadece bir “kayıkçı kavgası” görüyorum!