Halka güvenmek ya da güvenmemek
Kendimi bildim bileli hep aynı şeyi dinledim: Demokrasi iyidir ama Türkiye bu kadarını kaldırmaz..
Siyasete merak duymaya başladığım lise yıllarımdan beri bunu duyuyorum. Demek ki benim kişisel tarihimde otuz yıldan biraz uzun bir zamana karşılık geliyor..
O yıllarda demokrasi isteyenler, “komünizm gelecek” diye korkutulurdu.
Sonra “ülke bölünecek” diye korkutulduk.. Şimdi de “şeriat hortlar” diye korkutuluyoruz.
Sebebi ne olursa olsun, bu düşüncenin arkasında temel bir inanış var: Halk aptaldır, kolayca kandırılır.. İşin ilginci bu sadece askeri darbe dönemlerinde, ara rejim dönemlerinde geçerli bir söylem değildi.
Serbest seçimlerle iktidara gelmiş, kendilerini “demokrat” olarak tanımlayan bir çok siyasetçinin de böyle düşündüğünü biliyorum.
Radikal önceki gün 20 küsur yıldır gizli kalan bir yönetmeliği açıkladı. Dünkü Milliyet’te de bu “gizli” yönetmeliğin ana hatlarını açıklayan bir haber yayımlandı.
Niye gizli, soran yok!
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin görevlerini ve nasıl çalışacağını tanımlayan bir yönetmelik bu.
Milli Güvenlik Kurulu, Anayasal bir kuruluş.
Bu yüzden, bu kurulun “icra organı” olarak çalışan Genel Sekreterliği’nin görevlerini ve nasıl çalışacağını tanımlayan yönetmeliğin neden bunca yıldır “gizli” tutulduğunu anlamak zor.
Bu süre içinde 6 kez genel seçim yapılmış. Hiçbir iktidar, bu yönetmeliğin neden gizli olduğunu tartışmamış bile. Önemli bir Anayasal kuruluşun, nasıl çalıştığının ve görevlerinin ne olduğunun halktan gizlenmesine, serbest seçimlerle işbaşına gelen hiçbir iktidar itiraz etmemiş, etmeyi aklından bile geçirmemiş.
İsmet Berkan dünkü Radikal’de bu yönetmeliğin, Genel Sekreterliğe bağlı Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nın görevlerini tanımlayan 23. maddesinin d fıkrasının Türk halkına karşı psikolojik harekât yürütülmesini öngördüğünü yazdı.
Bir tarafta “Türk Devleti”, diğer tarafta “Türk halkı”..
Türk halkı aptal değil!
Halk öyle görülüyor ki bir an başı boş bırakılsa, hemen demokrasi dışı akımların, bölücülerin kuklası haline gelecek. Allahtan psikolojik harekât yapılıyor da bu tehlikenin önüne geçiliyor!..
Yönetmeliğin bu maddesine hakim olan görüş bu..
Bunun için sadece bu yönetmeliği çıkaran 12 Eylül yönetimini suçlamak da mümkün değil. Yukarıda da yazdığım gibi bu bir çok çevre tarafından benimsenen, doğruluğu tartışılamayan bir durum sanki..
Şimdi Avrupa Birliği’ne uyum için çıkarılan yasalara karşı çıkanların zihinlerinin gerisinde de bu var: AB’ye üye olalım ama bizim kendimize göre sorunlarımız var, bu kadar demokrasi bizi böler, şeriatı getirir vs!..
Şunu artık herkesin kabul etmesi gerekiyor:
Türk halkı aptal değil. Türk halkı, kolayca kandırılıp maceracı akımların peşinde sürüklenip gidecek bir halk değil. Bugüne kadar atlattığımız bütün badireler, bu halkın sağduyusu sayesinde atlatılabildi.
Neredeyse her kasabada bir şehit cenazesinin kaldırıldığı günlerde bile Türk halkı sağduyusu korumayı başarabildi. Bölücülere, Türkiye’yi faşist bir diktatörlüğe sürükleyebilecek niyetlere alet olmamayı başarabildi.
Gelişen demokrasinin kendisine sağlayacağı olanaklardan da aynı sağ duyusu ile faydalanacak.
Türk halkı demokrasinin nimetlerine, İngilizlerin, Almanların, Fransızların, Danimarkalıların layık olduğundan daha az layık değil.
Demokrasi güçlenip, demokratik kurumlar halkın içine iyice kök saldığında, her fırsatta korkutulduğumuz günleri belki de gülerek hatırlayacağız.
Ben Türk halkına güveniyorum.