MİLLİYET

Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi?

 Argos Kralı Acrisius kâhinlerine çok güvenirdi. Nitekim sırf kâhinlerin sözüne itimat ettiği için kızı Danae’yi bronzdan yapılmış bir kuleye hapsetmişti. Tek bir amacı vardı: İçeriye erkek sinek bile giremesin ve Danae ile herhangi bir erkek karşılaşamasın.
Kâhinler Danae’nin bir oğlu olduğu takdirde bu çocuğun büyüyüp bir gün Acrisius’u öldüreceğini söylemişlerdi.

Tutkuların odağı Danae
Zeus, Danae’nin varlığından böyle haberdar oldu ve o günden itibaren Danae’ye büyük bir tutkuyla bağlandı.
Bir gün kulenin çatısına çıktı ve Danae’nin bacaklarının arasına bir altın yağmuru gönderdi…
Danae bu yağmurun ardından hamile kaldı ve Zeus’tan bir oğlan bebek dünyaya getirdi. Acrisius, bebeğin varlığını keşfedince paniğe kapıldı. Danae’yi ve oğlu Perseus’u bir sandığa kilitleyip denize attı.
Dalgalar sandığı Seriphus kıyılarına kadar sürükledi. Seriphus Kralı Polydectes sandığı açıp da karşısında Danae’yi görünce tam kalbinden vuruldu. Büyük bir tutkuyla Danae’ye sahip olmak istedi.
Polydectes, Perseus’u oralardan uzaklaştırmak için gidip Medusa’nın kafasını keserek kendisine getirmesini söyledi. Perseus maceralı bir yolculuğun sonunda amacına ulaştı. Polydectes için yapılacak başka bir iş kalmamıştı artık: Danae ve Perseus’u ülkelerine geri yollamak zorunda kaldı.
Danae ile birlikte Argos’a dönen Perseus bir disk atma yarışması sırasında kazayla Acrisius’u öldürdü.

Erotik resmin zirvesi
Danae’nin öyküsünü öğrenmeye beni iten şey Gustav Klimt’in bir tablosu olmuştu. Tabloyu bu köşede görüyorsunuz.
“Art nouveau” akımının en önemli ressamlarından birisidir kendisi, toprağı bol olsun…
Erotik resmin zirvelerinden birisi olarak kabul edilen bu tabloda Danae sanki bir su birikintisinin içinde uyuyor gibidir… Omuzlarına dökülen kıvırcık kızıl saçları, istekle aralanmış dudakları, kasılmış parmakları, doğurganlığı vurgulayan geniş kalçaları ve bacaklarının arasındaki altın-gümüş yağmuru ile öylece, bir sandığa sığdırılmak istenmişçesine kıvrılıp yatmıştır… Resmin sol alt bölgesindeki küçük siyah dikdörtgenin Klimt’in bir soyutlama çabası olduğunu da okudum bazı yazılarda. Erkeksizliği vurgulayan bir leke… Resmin etrafını çevreleyen bezemeler de, Danae’nin cildini hissedilebilir kılmak isteyen Klimt’in kullandığı bir yöntem. Klimt’in hemen her resminde rastlarsınız bunlara…

Onun da canı var?
Bir arkadaşım Daniel Quinn’in İsmail isimli romanını verdi geçenlerde. Klimt’i, Danae’yi, Perseus’u ve talihsiz Acrisius’u hatırlamama yol açan bir bölüm var romanda…
Tanrılar bir gün kendi aralarında bir değerlendirme toplantısı yaparlarken içlerinden birisi bir “savana”ya bir miktar ağustosböceği göndermelerini teklif eder. Bunun çok hoş olacağını düşünmektedir. Hem “savana” canlanacak hem de kuşlar, kertenkeleler daha kolay büyüyeceklerdir.
Bu öneri tanrıların kendi aralarında yeni bir tartışmaya girişmelerine yol açar. Tartışma, bir tilkinin karnını doyurması için bir bıldırcının ona gönderilmesi konusu açılınca iyice alevlenir. Tanrılardan biri şöyle der: “Bıldırcına da canı biz vermedik mi? Onu tilkinin keskin dişlerine terk etmek çok çirkin olur…”

Tanrıların gerçek bilgisi
Bıldırcının tilkiye verilmemesi halinde ağustos böceklerini yiyeceği konusu ortaya çıkar böylece… Ağustosböceklerine de canı tanrılar vermedi mi?
İçlerinden biri, “bilgi ağacının” meyvesini daha önce yemiş olan bir tanrı, tartışmayı sona erdirir: “Bu tanrıların gerçek bilgisi: Kimin yaşayacağı ve kimin öleceği…”
Bir cumartesi günü için iç karartıcı ve kaderci bir yazı mı oldu? Bilmiyorum. Bildiğim sadece şu: Bir gün Tanrı ölmemize karar verene kadar bize verilmiş tek hayatımız var. O hayatı yaşamak ve tadını çıkarmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.