Gazeteler yazmasa da deprem olacak
Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara çukurluğunda kalan kısmının önümüzdeki otuz yıl içinde kırılacağını artık bilmeyen kalmadı.
Yarın da olabilir, beş yıl sonra da, otuz yıl sonra da.. Hatta bilim adamlarının tarihsel gerçekler ve bilimsel araştırmalar ışığında vardıkları sonucu yanıltıp belki 40 yıl, 50 yıl sonra da olabilir.. Bunu bilmemize imkân yok. Ama bildiğimiz bir şey var ki orası kesin: Bu fay kırılacak ve İstanbul gibi büyük bir metropolü de etkileyecek şiddetli bir deprem yaratacak.
Kırılma ne kadar geç gerçekleşirse o kadar iyi.
Bu süre içinde bilimin bize öğrettiği tedbirleri alabilir, can ve mal kaybını en aza indirgeyebiliriz. Tıpkı Japonya’da ve Kaliforniya’da bizlerden hiç farkı olmayan başka insanların başardığı gibi…
Tir tir titreyelim
Gazetelerde ve televizyonlarda meydana gelebilecek bu şiddetli depremle ilgili haberlerin yayımlanması birçok kişiyi tedirgin ediyor.
Bize ulaşan bazı okuyucu görüşleri bu tür haberlerin yayımlanmasının gereksiz bir huzursuzluğa neden olduğu yolunda. Bu tür haberlerin yayımlanmaması isteniyor.
Bu görüşe katılmıyorum: Biz Marmara’da beklenen depremle ilgili haberleri vermeye devam edeceğiz. Huzursuzluğun ve korkunun artmasından çekinmiyoruz. Hatta herkes yapabileceği her şeyi yapana kadar bu huzursuzluğun devam etmesinde, herkesin korkudan tir tir titremesinde de yarar görüyorum. Bu huzursuzluğun, yaklaşan tehlikeyi yok sayma alışkanlığımızı yeneceğini ve artık gözümüzü açabileceğini düşünüyorum.
Elimizden geleni yapalım
Birçok kişi depremle ilgili olarak yapılabileceklerin devlet tarafından yerine getirilmesini bekliyor.
Evet, devletin yapması gereken birçok önemli iş var. Ama devlet onları gerçekleştirene kadar biz vatandaşlar da bir şeyler yapabilir, depremden en az zararı göreceğimiz koşulları yaratabiliriz.
Bugün Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, Milliyet’te yayımlanan röportajında yapılması çok da masraflı olmayan ama yapıldığı takdirde hayat kurtarabilecek önlemleri anlatıyor.
Türkiye’nin neredeyse tümünün deprem bölgesi olduğu gerçeğini unutmayalım. Kendi evlerimizde, işyerlerimizde alabileceğimiz önlemleri alalım. Gerekiyorsa bazı harcamalarımızdan kısıp oturduğumuz, çalıştığımız binaları depreme daha dayanıklı hale getirelim. Evlerimizde tehlike yaratan ağır eşyaları sabitleyelim ki bir depremde onlar da bizim için bir tehlike yaratmasınlar..
Genel eğilim devleti suçlamak ve yapılabilecek her şeyi ondan beklemek. Devlet bu konuda atması gereken adımların çok azını atabildi. Bu doğru, ama bunun doğru olması hiçbir şeyin yapılmadığını da göstermiyor.
Bursa’daki afet merkezini gördüm. Kısıtlı bir bütçeyle ve çoğu gönüllü katılımla yapılanlar gerçekten etkileyici. Güneri Cıvaoğlu da Milliyet’te İstanbul’daki kriz merkezini anlattı, birkaç kere.. Demek ki İstanbul’da da bir şeyler yapılıyor.
Okulların ve hastanelerin faaliyet gösterdiği binaların güçlendirilmesi ilk elde yapılması gereken işler arasında. Vatandaş olarak sorumluluğumuz bunların yapılıp yapılmadığını denetlemek, bürokrat ve siyasetçileri bu yolda zorlamaktır.
Gazeteler deprem haberi yazmasalar da deprem olacak. Bunu bilelim ve bu gerçeğin gerektirdiği gibi yaşayalım.
Düzeltme: Bir dalgınlık sonucu pazar günkü yazımda Sex & The City’deki kokteylin Manhatan olduğunu yazmışım. Doğrusu Cosmopolitan olacaktı. Manhatan “bourbon” esaslı bir kokteyldir. “Tatlı Vermut” ve “angostura bitter” ile yapılır. Cosmopolitan’a Türkiye’de vişne suyu önermiştim, orijinalinde kızılcık suyu kullanılıyor ki burada bulmak pek kolay değil.