Ağızlarından bal akıyor
Her şeyin normal gittiği günler biraz depresif olduğumuzu kabul etmeliyim. ‘Olduğumuz’ derken ’emperyal majesteleri’ ya da bazı Türk büyükleri gibi kendimden ‘birinci tekil şahıs’ olarak bahsetmediğimi de bilmenizi isterim. Burada söz konusu olan ‘birinci çoğul şahıs’tır ve Radikal’in yazıişlerini tanımlamaktadır.
Bir tür ‘mesleki bozulma’ sizin anlayacağınız. Elbette ülkenin büyük felaketlerle sarsılmasından özel bir zevk alıyor değiliz ama ‘bir olay’ olduğu zaman gazetenin özellikle birinci sayfasını, manşetini hazırlamak daha kolay oluyor.
Bir süredir ‘açılış konuşmalarını’ kolluyoruz. Adli yılın başlangıcı, üniversitenin açılışı, TBMM’nin açılışı, bilmem hangi cemiyetin kuruluş yıldönümü gibi devlet büyüklerimizin özel bir önem vererek hazırlandıkları günler de bizim için artık ‘rahat günlerden’ sayılıyor. Dün sabah da “TBMM’nin açılışında Cumhurbaşkanı konuşacak” şeklindeki gündem maddesini okuyunca rahat bir nefes aldık ve çıkıp öğlen yemeğine dışarıya gittik. Nasıl olsa Cumhurbaşkanımız günün mana ve ehemiyetine uygun bir şeyler söyleyecektir diye düşünüyorduk ve bunda da yanılmadık.
Nedense hep böyle özel günlerde özellikle demokrasi, Anayasa’daki kişisel hakların genişletilmesi ile ilgili her biri büyütülüp duvara asılacak nitelikte sözler söyleniyor ama ertesi gün her şey kendi doğal akışına dönüyor. Adeta devlet büyüklerimizin ağzından bal akıyor ama bu bal daha yere düşme fırsatı bulamadan birileri tarafından alelacele siliniyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı’nın TBMM açılışında söylediği sözler alkışlarla karşılanıyor ama üç gün sonra bunları Orhan Pamuk, Der Spiegel’de tekrarlayınca vatan haini ilan ediliveriyor.
Garip bir durum söz konusu…
Ancak bu gerçekler Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı konuşmanın önemini azaltmıyor elbette. Hatta bunların devletin en üst yetkilisi tarafından söyleniyor olmasının gerçekten özel bir önemi var ve bütün bu sözlerin sık tekrarlanıyor olması giderek bunların bir gün gerçek olabileceğini de insana düşündürtüyor.
Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasında altını özellikle çizdiğimiz bölümleri Anayasa reformu ve demokratikleşmeyle ilgili olan kısımları.
Cumhurbaşkanı Türkiye’nin daha iyi bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu’ vurguluyor ve ‘daha iyi’den ne anladığını da açıklıyor:
– Askeri müdahale sonucu hazırlandığından ve haklarla ilgili bölümü bir istisnalar rejimine tabi olduğundan Türkiye Anayasası’nın temel hak ve hürriyetlerle ilgili bölümü uluslararası taahhütlerile uyumlu hale getirilmelidir.
– Kuvvetler ayrılığına işlerlik kazandırılmalı, yasama organı etkili denetim gücüne kavuşturulmalıdır.
– Yasama organı seçimlerinde seçmen ile vekili arasındaki bağı güçlendirecek dar bölge çoğunluk sistemine geçilmesi fikri üzerinde durulmalıdır.
– Partilerin mali kaynakları ve siyasetin finansmanı saydamlaştırılmalıdır.
– Yasama dokunulmazlığının kapsamı daraltılmalıdır.
– Cumhurbaşkanı iki turlu seçimle halk tarafından seçilmelidir.
– Yargı bağımsızlığının güvenceleri sağlamlaştırılmalıdır.
– Devlet yönetimi menfaat ve nema dağıtan bir yer olmaktan çıkarılmalı, bunun için devlet ekonomik ve ticari faaliyetin içinden tümüyle çekilmelidir.
Cumhurbaşkanı’nın çerçevesini çizdiği bu tabloya kimin itirazı olabilir?