RADİKAL

Erkek gibi kadın

 Önceki akşam Başkan Clinton, Büyük Jüri’ye, Beyaz Saray’ın ‘Oval Ofisi’nde Monica Lewinsky ile oral seks ilişkisine girdiğini açıklarken, hemen üst katta ‘sevgili eşi’ Hillary de rahip Jesse Jackson’ın yatıştırıcı sözlerini dinleyerek duruma katlanmaya çalışıyordu. (Garip tesadüf bu kadar olur, Clinton’un çalışma odasının adı dünkü Sabah Gazetesi’nde Oral Ofis olarak geçiyordu.)

Bill Clinton’un bugüne kadar tam 12 değişik kadınla cinsel ilişki içinde bulunduğu iddia ediliyordu.
Başkan, bütün evli çapkınların yaptığı gibi bu ilişkilerini hep inkâr edegelmişti.
Dün bu inkarları ‘evlliğini korumak için’, ‘Hillary’yi korumak için’ yaptığını da açıklamış oldu.
Rahip Jackson’ın açıklamalarına göre Hillary de çok üzgündü. Aile dostları olan rahibe ‘Çok utanıyorum’ demişti.
Bill Clinton itiraflarını tamamlayıp eşi ile rahibin bulundukları odaya girince neler oldu, Hillary kendisine ne dedi, bunu bilmiyoruz.
Bildiğimiz, çiftin o gece rahiple konuşup ‘günah çıkardıkları’ndan ibaret. Ertesi gün sabah erkenden de bir kiliseye gidip dua ettiler ve sonra tek kızlarını da yanlarına alarak dizi filmlerdeki gibi ‘ilişkilerini yenilemek üzere’ bir tatile çıktılar.
Öykünün buraya kadar olan kısmı her evlilikte rastlanabilecek türden.
Kocanın canı sıkılıyor, onunla bununla gönül eğlendiriyor, kadın her şeyi bildiği halde duruma katlanıyor, olay etraftan da duyulunca koca karısının gururunu kurtarmak için biraz kendisininkinden fedakârlık ediyor ve yeni bir başlangıç umuduyla çift tatile çıkıyor. ‘Alışmış kudurmuştan beter’ olduğu için Başkan Bey yeni bir maceraya yelken açana kadar ortalık yatışmış görünüyor.
Benim hâlâ anlamakta zorlandığım şey, Hillary gibi eğitimli, kendisini ve çocuğunu refah içinde geçindirmeye yetecek düzeyde gelir sahibi olmasını sağlayacak mesleği olan bir kadının bu durumu bu kadar kolaylıkla içine sindirebiliyor olması.
Aldatılmış, kendisine herkesin gözleri önünde yalan söylenmiş Hillary Clinton olmayı, onuru için kapıyı çarpıp çıkmış Hillary Rodham olmaya tercih etmesi…
Artık çiğneye çiğneye sakız haline getirdim ama bir kez daha aynı şeyleri söylemek zorunda hissediyorum kendimi.
Çağdaş toplumlarda kadınlar hâlâ kendi başlarına bir kişilik geliştirmek imkânlarından çok uzaklar.
Birçok kadın gerek yetiştirilişlerinde uyguladığımız yöntemler ve gerekse çevre baskısıyla ihanete ve aldatılmaya katlanmayı tercih edebiliyor.
Artık ortada klasik anlamda bir evlilik bağının kalmadığının ortaya çıkmış olmasına rağmen, evliliklerini korumak için her şeye katlanabiliyorlar.
Kendilerini hayatta sahip oldukları tek şey olduğunu zannettikleri evlilikleri içinde tanımlayıp, sıkı sıkı ona sarılıyorlar.
Çevrenize bir bakın. Bozulan evliliklerin çoğunda evliliğin sona erdirilmesi kararını erkekler veriyor.
Kadınlar, bittiği belli olan bir evliliği bile nihayetlendirme gücünü kendilerinde bulamıyorlar.
Kadın hakları konusunda ne kadar mesafe alınırsa alınsın, toplumların erkek egemen kültürleri, kadınların kendilerinde bu hakkı görmesine engel oluyor.
İster derebeyliğin hüküm sürdüğü Pakistan’da, ister Türkiye’nin bir gecekondu mahallesinde, ister Amerika’nın Beyaz Sarayı’nda olsun durum değişmiyor.
Kadınlar toplumun kendilerine dayattığı ikinci sınıf kimlikten sıyrılmayı kolay kolay başaramıyorlar.
Bunu başarabilen kadınlar içinse tek bir şey söyleniyor: Erkek gibi kadın!