RADİKAL

Laf çok, hazırlık yok

 Alaattin Çakıcı’nın Fransa’da yakalanmasının ardından ortaya çıkan gerçekler ‘son bağımsız Türk Devleti’nin yasadışı örgütlü suçlara karşı mücadelede yeterince hazırlıklı olmadığını gösteriyor.

Adalet Bakanlığı yetkililerinin Radikal’e yaptıkları ve dünkü gazetemizde yayımlanan açıklamaları dikkat çekici.
Bakanlık yetkilileri Çakıcı’nın daha önce Amerika’da olduğu tahmin edildiği için iade prosedürüne ilişkin evrakların bu ülkenin hukuk düzenine göre hazırlandığını söylüyorlar. Çakıcı Fransa’da yakalandığına göre bu işlemlerin şimdi bir de Fransız hukukuna göre güncelleştirilmesi gerekiyor.
Yetkililerin açıklamalarına göre bu evrakların hazırlanıp iade isteminin yapılabilmesi 40 günü geçecek bir zamana yayılabilecek.
Dün Fransız mahkemesi Çakıcı’nın yargılanmasını ek savunma istemi nedeniyle 24 Eylül’e bıraktı.
Çakıcı’nın Fransa’da Fransız yasalarına göre bundan çok daha uzun bir süre tutuklu kalmasına yol açabilecek bir suçu da bulunmuyor.
Yakalanması sırasında ele geçirilen ruhsatsız silahın korumasına ait olduğunun anlaşılması durumunda Çakıcı, büyük bir ihtimalle biz elimizdekileri toparlayıp iadeyi isteyene kadar Fransa’dan sınır dışı edilecek ve kuş bir kez daha elden kaçacak.
Türkiye’nin yurtdışında Çakıcı gibi örgütlü suçlardan aradığı türden kaçakların sayısı sanıyorum iki elin parmaklarından fazla değil.
Bu tür suçlular için gerekli iade evraklarının daha önceki olaylar da dikkate alınarak elde hazır bulunduruluyor olması gerekmez miydi?
Şimdi sırf bu hazırlıksızlık yüzünden polisin ve MİT’in emekleri boşa giderse bunun hesabını kimden soracağız?
Sahte pasaportta kullanılan defterin ve kullanılan mühürün gerçek olduğunun anlaşılması ise devlet mekanizmalarımızın içinde suç örgütlerinin uzantılarının bulunduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Hatırlayacaksınız, Abdullah Çatlı’nın kullandığı Mehmet Özbay adına hazırlanmış ‘sahte’ pasaport da defteriyle, imzasıyla, mühürüyle ‘orijinal’di.
Araştırmanın bu yönüyle de derinleştirilmesi gerekiyor. Çakıcı’nın ‘sahte pasaportunun’ gerisindeki devlet görevlilerinin bu işi para için mi yoksa suç örgütlerinin devlet içindeki uzantısı oldukları için mi yaptıklarını da öğrenmek zorundayız.
Türkiye, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan olaylar ağını çözemediği için büyük bir ‘temizlenme’ fırsatını kaçırmıştı. Şimdi fırsat bir kez daha ayağımıza gelmiş bulunuyor.
Devletin suç örgütlerinden ve onların uzantılarından temizlenmesi için bu fırsatı da kullanamayacak olursak, dürüst polislerin ve bürokratların çabalarına gerçekten çok yazık olacak.
Başbakan Yılmaz’ın ‘Susurluk’u çözemezsem başbakanlık bana haram olsun’ sözünü söylediği tarih ile Çakıcı’ya sahte kırmızı pasaportun verildiği tarih arasında sadece bir iki hafta var.
Sanki ‘çete’, Başbakan’ın bu sözlerini gazetelerde okuduktan sonra bir meydan okumaya girişmiş gibi…
Bu, Başbakan için de bir uyarı olmalı. Bu kirli ilişkilerden devleti arındırmadığı sürece başbakanlık ona gerçekten ‘haram’ olacak.