Son günlerin en gözde dedikodu konusu Şişli Belediye Başkanı’nın ikinci evliliği ve yeni eşinden bir aylık hamile olması. (Geçerken söylemeliyim ki hekimlere göre bir aylık hamilelik diye bir kavram yok. Bir hamilelikten bahsetmek için en az beş haftalık bir gebelik süresi gerekiyor.)
Eski adıyla Gülay Atığ, yeni adıyla Gülay Aslıtürk bu nedenle “özel hayatı”na dikkat etmemekle eleştiriliyor.
Dün bir ajansın bildirdiğine göre bu koroya Kadın Haklarını Araştırma ve Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Süreyya Hiç de katılmış. Kadın hakları savunucusu Süreyya Hanım, bir kadın olan Şişli Belediye Başkanı’nı “kamuoyuna mal olmuş kişiler özel hayatlarına dikkat etmeliler, Aslıtürk’e yönelik tepkilere katılıyorum” diye eleştiriyor.
İlk bakışta doğru gibi geliyor insana. Evet. Kamuoyuna mal olmuş kişiler özel hayatlarına dikkat etmeliler. Ancak burada esas ıskalanan şey Gülay Aslıtürk’ün durumunda “dikkat edilmeyen bir özel hayat” olmaması.
Aslıtürk yürümeyen bir evliliği kamuoyunun gözleri önünde yasal bir mahkeme kararıyla bitiriyor, ardından yine kamuoyunun gözleri önünde bekâr bir erkekle evleniyor, bu evliliğin sonunda “bir aylık. hamile olduğu anlaşılıyor. Herkesin, hepimizin yaşayabileceği bir süreç. Ahlak dışı bir durum yok. Her şey toplumsal geleneklere de, yasalara da uygun.
Demek ki Gülay Aslıtürk’e yönelik “özel hayat” eleştirileri havada kalan iddialardan ibaret.
Ama buna rağmen Gülay Aslıtürk bir politikacı olarak ahlaka ve yasalara uygun bu özel hayat süreci nedeniyle yıpranıyor.
Yıpranmasının nedeni “özel hayatı” değil, özel hayatı konusunda muhtemelen yalan söylemiş olduğu kuşkularının uyanması.
Kendi özel hayatıyla ilgili olarak yalan söyleyebilen bir politikacının çok daha önemli birçok toplumsal konuda da yalan söyleyebileceği varsayılıyor. Ve bu varsayım, dünyadaki tüm politikacılar gibi Türkiye’de de Gülay Aslıtürk’ü yaralıyor, hatta siyaset dışına atılma tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor.
Çünkü Gülay Atığ’ın Gülay Aslıtürk olma süreci ve hamileliği ile ilgili olarak kamuoyunda beliren kuşkulara yeterince tatmin edici yanıtlar verilemiyor. Bu yüzden Aslıtürk, herkesin yaşayabileceği bir süreci yaşadığı için değil, fakat bu süreçle ilgili olarak yalan söylediği için eleştiriliyor.
Ama biz Türkler uçkur konusuna fazlaca meraklı bir millet olduğumuz için nedenle sonuç, sapla saman birbirine karışıyor, sonuç nedenin yerini alıyor ve önemini perdeliyor. İşin ilginci bu genel eğilime kadın hakları savunucularının da katılıyor olması. Evet, Gülay Aslıtürk eleştirilecek şeyler yaptı, yıpranmayı hak ediyor. Ama bu durumun onun özel hayatıyla bir ilgisi yok. Herkesin bir hayatı var ve herkes onu istediği gibi yaşamakta özgür. Ama bir politikacı olarak yalan söylememek kaydıyla!