t24.com.tr

Bize plan değil, pilav lazım!

12. Kalkınma Planı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Bu plan 2024 ile 2028 dönemini kapsıyor.

Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda; ki 50 yılı devirmeme de iki yıl kaldı, bu önemli bir haberdi.

O yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), ülkenin ihtiyaçlarının çokluğu ile kaynaklarının kıtlığı arasında bir denge kurmaya çalışarak geleceği planlar, hedefler koyar, yatırımları yönlendirir, kaynakların çarçur olmamasına gayret ederdi.

AKP iktidarında, Cumhuriyet’in birçok kurumu gibi DPT de içi boşaltılan, önemsizleştirilen bir kurum haline geldi.

Kurumları çökertilen devletlerin başına neler gelebileceğini sıkça hatırlatıyorum, tekrarlamayacağım.

Yeni planda “Adalet Hizmetleri” alanında önümüzdeki beş yıl içinde gerçekleştirilmesi hedeflenen gelişmeler şöyle anlatılıyor:

“Çağın gereklerine uygun, daha özgürlükçü, kapsayıcı ve demokratik bir Anayasa hazırlanacaktır. Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir. Katılımcı bir hazırlık süreciyle yeni bir ‘Yargı Reformu Stratejisi’ ve ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ hazırlanacaktır. İfade özgürlüğünün güçlendirilmesi amacıyla uygulamadaki eksiklerin tespitine yönelik çalışmalar yapılacaktır. Ülkemizde insan hakları alanında çalışan kurumların kurumsal kapasiteleri geliştirilecektir. BM, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdindeki insan hakları mekanizmaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’yle yapıcı işbirliği sürdürülecektir.”

Bu vaatleri okuyup hemen sevinmenizi önermem, 11. Kalkınma Planı da aynı şeyleri vaat ediyordu, durum ortada.

Üşenmedim baktım, 10. Kalkınma Planı da benzer şeyleri vaat ediyormuş; “Evrensel hukuk normları, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün gerekleri, cart curt.”

Bu yeni planda dikkatimi çeken vaat, “çağın gereklerine uygun, daha özgürlükçü, kapsayıcı ve demokratik Anayasa” oldu.

Demek ki diye düşündüm, mevcut Anayasa’yı uygulamamak konusundaki kararlılıklarının nedeni buymuş!

Reis şöyle düşünmüş olmalı: Bu Anayasa çağın gereklerine uymuyor, o halde herkese haber vereyim biz de bu Anayasa’ya uymayalım!

Ülkede yürürlükte bir Anayasa yokmuş gibi davranmalarının başka bir izahını bulamıyorum.

Plana “Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir” diye yazmaları da ilgimi çekti.

Bunun için bir plana ihtiyaç yok, niye bunun için mürekkep harcamışlar, anlayamadım.

Adalet Bakanı, başkanı olduğu HSK’yı toplayıp, Anayasa’da yazılı hakları kullanmaya kalkışanları cezalandırmaya kalkan savcıyı, hâkimi meslekten atalım dese yeterli olurdu.

Aynı şekilde İçişleri Bakanı da valiler, kaymakamlar ve emniyet müdürlerini toplayıp, yürürlükte bir Anayasa olduğunu, bunun bazı hakların garantisi olduğunu hatırlatabilirdi.

Sorunu çözmek son derece basitken niye bunu beş yıllık bir plana bağladılar, anlayamadım.

Yoksa bu, “bir beş yıl daha sırtınızda cop kırıp, hepinizi mahkemelerde, hapishanelerde süründüreceğiz” anlamına mı geliyor?

————————-

AYM’ye karşı “yargı kararı beklemek” ne demek?

Kalkınma Planı’nda bunlar yazılırken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hala hapishanede tutulan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için “yargı kararını bekleyeceğiz” diyordu.

Tunç, “Hep beraber Yargıtay’ın vereceği karar bakacağız. Şu anda yargının vereceği kararlarda bizim bu noktada bir açıklama yapmamız mümkün değil. Şu anda görülen davada lehte, aleyhte görüşler var. Bu anlamada hep beraber süreci izleyeceğiz. Hukuk devletini koruyalım” dedi.

Tunç, Anayasa’nın milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili 83. Maddesi’ni öne sürdü ama belli ki aynı Anayasa’nın 153. maddesini görmek, duymak da istemiyordu.

O madde ne diyordu, hatırlatayım:

“Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”

Madde bu kadar açıkken “lehte aleyhte görüşler var” ne demek?

Anayasa’nın uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi kararı dinlenmeyecek ise kim dinlenecek?

Anayasa’ya uyulup uyulmadığı denetleyecek ve Türk milleti Adanı karara bağlayacak kurum, Anayasa Mahkemesi değil mi?

—————————

Dostlar baskında görsün!

Dilan ve Engin Polat çifti ile ilgili olarak yapılan gözaltı operasyonu kimi tatmin etmek için yapıldı diye sormadan edemedim.

Polat ailesine yapılan bu baskının kararını Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı önceki akşam üzeri saat 5’te vermiş.

Ancak karar gizli tutulmuş ve operasyonda görev alacak polislere kapalı sarı zarflar içinde iletilmiş.

Zarfların sabaha karşı 3’te açılması emri verilmiş ve 4 gruba ayrılan 150 polis, zarfların açılmasının ardından Polat çiftini ve yakınlarını gece yataklarında uyurken kapılarına dayanarak, göz altına almış.

Bu sürpriz bir operasyon olsaydı, bu uygulama anlaşılabilirdi.

Oysa günlerdir bu konuşuluyor.

Evlerde aramalar yapılmıştı, MASAK raporu eldeydi, kimse de bu süre içinde kaçmamıştı, mal varlıklarına tedbir konulmuştu.

Yani delil karartma gibi bir durum söz konusu ise o deliller çoktan karartılmış olurdu.

Hal böyleyken sabaha karşı ev basıp, insanları çoluk çocuklarının önünde mağdur etmek ne anlama geliyor?

Unutmayalım ki haklarında bir mahkeme kararı olmadığı sürece kimseye suçlu muamelesi yapamazsınız.

Dilan ve Engin Polat çifti ve bazı yakınları suç işlemiş, suça ortaklık etmiş olabilirler. Bu durum onların temel kişilik haklarının görmezden gelinmesi sonucunu doğurmamalıydı.

Sabahın köründe böyle bir baskın ile insanları gözaltına almak, kusura bakmayın ama gösterişten başka bir alam taşımıyor.

O gösteriş kime yapıldı, bunu bilmiyorum.

Ama polisin bu alışkanlıktan kurtulması lazım.

Davet edilseler kendileri gelip teslim olacak insanların evlerini gece yarıları basmak huyundan artık vazgeçin.

—————————-