Aylar önce Dünya Kupası’nda yarışacak takımların gruplarının belirlendiği kura çekilişinden sonra ben dahil herkesin ortak düşüncesi en şanslı kurayı Almanya’nın çektiği şeklindeydi.

Almanya birinci eleme turunda İran, Amerika ve Yugoslavya ile eşleşmişti ve bu takımlardan hiç biri Alman takımını zorlayacak kapasitede değildi. Gruplar öyle şekillenmişti ki Almanya’nın yarı finale kadar Fransa, İtalya, Hollanda, Brezilya, Arjantin gibi takımlarla karşılaşması da mümkün değildi. Şampiyonluğun kuvvetli takımları kendi aralarındaki maçlarla birbirlerini yerlerken Almanya’nın rahat bir şekilde yarı finale geleceği tahmin ediliyordu. Hırvatistan bütün tahminleri alt üst etti.

Bu düşüncede olanlar Yugoslavya – Almanya maçından sonra da fikirlerini değiştirmediler. Maç gerçi 2 – 2 bitmişti ama Almanya son 20 dakikada iki gol atarak eski günlerini hatırlatan bir tablo çizmişti. Almanya ikinci turdaki rakibi Meksika’yı da taraftarlarının yüreklerini ağzına getirerek geçti: 2 – 1. Sol bek Christian Ziege, biraz da Meksikalı oyuncu Hernandez’in gayri ciddiliği nedeniyle kazanılan maçın ardından gazetecilere “Böyle giderse Fransa’da tarafsız kalacağız, çünkü hepsi kalpten ölecekler” diyecekti.

Hırvatistan maçından sonra bazı Alman gazeteciler takımlarının en önemli sorununun yaşlılık olduğu kanısındaydılar. Takımda Bierhoff gibi bu turnuvanın en iyi kafa vuran forveti seçilen gençler de vardı ama Vogts 34 yaşındaki Klinsmann ile 37 yaşındaki Matthaeus’u hala takımda tutuyor. İlk onbirde de oynatıyordu. Vogts, takımı gençleştirmekle, tecrübeli oyuncuları kadroda tutmak arasında bir karar veremiyor, takımın genç ve yaşlı iki kanadını kaynaştıramıyordu.

Bu durumun Türkiye için büyük bir avantaj olduğu düşünülüyor. Avrupa şampiyonası elemelerindeki rakibimiz olan Almanya şimdi yeni bir takım kurmak durumunda. Bu takımın kurulması süreci içinde ise Avrupa 2000 eleme turları oynanacak. Türkiye böylece gerçekten büyük bir şans yakalıyor. Bakalım Mustafa Denizli bu fırsatı kullanabilecek mi?