Televizyonda futbol
Televizyonlarda yayımlanan spor programları dünyanın her yerinde birbirine benzer. Çoğunun adı ‘spor programı’ olmasına karşın cumartesi ya da pazar geceleri yayımlandıkları için asıl konu hep futboldur.
Eğer sunucuyu tanımıyorsanız ya da televizyonun bir köşesinde televizyon kanalının logosu yer almıyorsa hangi programı seyrettiğinizi anlamanız da bir hayli zordur. Çünkü dünyanın her yerinde tıpkı bizdeki gibi futbol programları aynı sırayı takip ederler: Maç öncesi görüntüleri, maçtan önemli anlar, tartışmalı pozisyonlar, maç sonrası görüntüleri ve yorumcuların ‘açıklayıcı’ konuşmaları.
Maç öncesi görüntüleri klasiktir. Stadyuma gelen taraftarlar, otobüsten inen takım oyuncuları, çıkış tüneline giden koridordaki futbolcu görüntüleri ve gazetecilerin oyunculara yönelttiği daha önce hiç duyulmamış ve cevaplanmamış sorular:
– Sence maçın sonucu ne olacak?
– Kazanmaya kararlı mısınız?
– Heyecanlı mısın?
Cevaplarını asla tahmin edemeyeceğiniz, gün ışığı görmemiş bu sorular genellikle kamera yerine havalara bakan ve bir yandan da olduğu yerde zıplayan oyuncular tarafından yanıtlanır:
– Kazanmak için elimizden ne geliyorsa yapacağız.
– İyi oynayan kazansın.
– Buraya kazanmak için geldik.
– Kazanmak istiyoruz.
Bu anlamlı konuşmalar her maç öncesinde tekrarlanır. Ortalama bir TV-futbol seyircisi her sezonda en az 240 kez (haftada sekizden 30 hafta süresince) bu röportajı dinler ama her seferinde sanki yeni bir şey işitiyormuşçasına heyecan duyar.
Maç sonrası röportajları da hiç değişmez.
Soru: Golü attığında neler hissettin?
Cevap: 0 anda bir şey hissetmedim, top önüme geldi, vurdum, gol oldu.
Soru: Yenilgiyi bekliyor muydun?
Cevap: Hayır, kazanmak için çıkmıştık ama şansımız tutmadı.
Çoğu eski futbolcu ya da hakem olan yorumcuların konuşmaları ve karşılıklı tartışmaları da karbon kâğıdı ile çoğaltılmış gibidir.
Bir zamanlar futbolculuğu sırasında ‘kazma’ olarak tanıdığınız bir yorumcunun, sahadaki en teknik oyuncuyu bile beğenmediğini işitir, kulaklarınıza inanamazsınız. Ya da hakemliği sırasında birçok maçı ‘katleden’ eski hakemlerin ‘hakemsen o penaltıyı vereceksin arkadaş’ yorumlarını dinler, içinizden yükselen televizyonunuzu kırma isteğinizi zor bastırırsınız.
Ama yine de televizyonların en yüksek reytingli programları spor programlarıdır. Bu dünya kupasının rekor reytingi ise Alman televizyon kanalı ZDF’nin yayımladığı ve Almanya’nın 2-1 galibiyeti ile biten Meksika maçına ait. Bu maçı tam 25 milyon kişi izledi ve o saatlerde açık olan televizyonların yüzde 85.8’i ZDF kanalına ayarlıydı. Üstelik ‘share’ yayın boyunca azalmak bir yana sürekli artıyordu.
Fransa 98 sırasında İngiltere’de de en çok eleştirilen şey yine televizyonlardan maç anlatan spikerler. Spikerlerin zaten canlı olarak yayımlanan maçı “Top direğe çarpıp dışarı çıktı. 0wen aldığı topla sağ kanattan rakip kaleye doğru gidiyor, karşısında iki rakip oyuncu var” şeklinde anlatmaları insanları çıldırtıyormuş. Ortak eleştiri “Bize zaten gördüğümüzü anlatmalarına ne gerek var” şeklinde.
Sizin anlayacağınız tıpkı bizdeki durumun aynısı dünyanın her yerinde de oluyor. Onun için televizyonlarınızı kırmaktan vazgeçin ve koltuğunuza uzanıp maçların keyfini çıkarmaya bakın.