Başbakan kandırıyor
Başbakan Mesut Yılmaz altı ay önce yaptığı bir yanlışı tekrarlıyor. Dünkü Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan demeci, bu öğretim yılında da tarihin bir kez daha tekerrür edeceğini ortaya koyuyor. (Tarihin neden tekerrür ettiği ile ilgili ünlü sözü tekrarlamak istemiyorum.)
Önce Başbakan’ın neler söylediğini hatırlatayım:
“Bana göre üniversitelerde başörtüsü konusunda yumuşak bir tavır takınmak lazım. İstanbul’daki üniversite dekanları ile yaptığımız görüşmeler olumlu sonuç verdi. Hatta devlet dairelerinde hizmetlilere de başörtüsü esnekliği tanınabilir. Bu konuda böyle bir esneklik, FP’nin başörtüsünü siyasi amaçlarla kullanmasını da engeller.”
Türker Alkan geçtiğimiz hafta iki gün üst üste türban konusu ile ilgili yasal durumu açıklayan yazılar yazdı. Hukuki açıdan daha ayrıntılı bilgi orada bulunabilir. Ben hukuki durumu burada çok kısa olarak özetleyeceğim.
1 – 1982 yılında YÖK üniversitelerde türbanı yasakladı.
2 – 1984 yılında Danıştay’ın verdiği bir karar YÖK’ün kararının geçerli olduğunu ortaya koydu. Danıştay, türbanın “kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı siyasi bir hareketin simgesi haline geldiği” düşüncesindeydi.
3 – 1987 yılında Yüksek Öğrenim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’ne eklenen bir madde ile türbanla kapalı alanlara girilmesi yasaklandı. Danıştay bu hükmün iptali için açılan davayı 1989 yılında aynı gerekçe ile reddetti.
4 – YÖK Yasası’na eklenen bir madde ile “dini gerekçelerle türban takılmasının serbest olduğu” hükmü getirildi. Anayasa Mahkemesi “laik devlette hukuk düzeni dinsel gereklerle sağlanıp sürdürülemez” gerekçesiyle bu hükmü iptal etti.
5 – Yüksek öğrenim kurumlarında kılık kıyafet serbestisi getiren yeni bir kanunla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi 1991 yılında ‘kıyafet serbestisinin dini amaçlarla türban ve dinsel amaçlı giysi giyilmesi olarak kabul edilemeyeceğini’ hükme bağladı.
Şu anda türban ile ilgili geçerli olan hukuki durum budur.
Anayasa Mahkemesi türban konusu ile ilgili kararlarını ‘cumhuriyetin değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen laiklik ilkesi’ne bağladığı için bundan sonra bu konuyla ilgili olarak çıkartılabilecek yasaların iptal edilmesi de kaçınılmaz.
Başbakan bu hukuki durumu biliyor. Bunu bildiği halde yaptıkları tek iş yasaları ve yönetmelikleri uygulamak olan üniversite yöneticilerini zor duruma düşürecek açıklamalarda bulunmaktan da çekinmiyor.
Merkez sağdaki tüm politikacılarımızın yaptığı bir hatayı tekrarlıyor.
Siyasetin merkezine dini koyarak aslında kendi varlığının da sorgulanmasına yol açıyor.
Yaklaşan seçimlerin getirdiği oy hesaplarıyla tutamayacağı sözleri veriyor. Bu sözlerini tutamıyor olmasının kendisinden çok daha fazla İslamcı Fazilet’e yarayacağını bile göremiyor.
Hem türban konusunda hassas ılımlı insanları kandırıyor hem de Fazilet’in eline seçimler öncesinde türban konusunu tırmandırma ve insanları meydanlara dökme olanağı tanıyor.
Ve ne yazık ki bütün bu tavırlarıyla Başbakanımız dini siyasete bir kez daha alet ediyor.