Gerçekten yaşanmış bu öyküyü Haluk Şahin’den dinlemiştim. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’daki Nazi zulmünden kaçan bilimadamları için Türkiye iyi bir sığınak olmuştu.
Bayram tatilinin dokuz güne çıkarılması, bazı çevrelerin nedense yine ayağa kalkmasına yol açtı. Seslerin yükselmesinin bir tek gerekçesi var: Biz fakir milletiz, daha çok çalışmamız gerekirken, tatil bizim neyimize?
Bugün Mesut Yılmaz ile Necmettin Erbakan bir kez daha biraraya gelip, hükümet meselesini konuşacaklar. Onların buluşmasından 24 saat önce söylemek istiyorum ki bu görüşmeden de bir şey çıkmayacak.
Bazıları Sıcak Sever ve Sokak Kızı İrma gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Billy Wilder’ın çok sevdiğim bir sözü var. Sözü çok sevmem, hemen her durum için geçerli olabilecek önermeler içeriyor olmasından...
Son günlerde hangi kanalı açsam karşıma aynı şarkı ve aynı soru çıkıyor: Aşk herşeyi affeder mi? Ben de her defasında radyodaki sese aynı cevabı veriyorum: Hayır küçük hanım, aşk herşeyi...
Geçtiğimiz yıl Japonya’nın Kobe kentini yerle bir eden depremi hatırlarsınız. Japon yetkilileri depremin hemen akabinde insanüstü bir çalışma gösterdiler.
Önceki gece 32. Gün’de Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in canlı yayında karşılıklı konuşmalarını izleyen herkes gibi ben de artık yeni bir erken seçimin kaçınılmaz hale gelmekte olduğunu düşünüyorum.
Sabırlı bir bekleyişten sonra hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanından alan Mesut Yılmaz’ın hükümet konusunda kafasının ne kadar karışık olduğu dün bir kez daha ortaya çıktı.
Türkiye’de yaşamanın ne kadar eğlenceli bir iş olduğuna ilişkin son zamanlarda bir hayli not birikti elimde. Bugün sizlerle bazılarını paylaşmak istiyorum. Eminim, sizlerde de en az benim yazacaklarım kadar ilginç...